Önüne yerleştirdikleri uzun yol otobüsü duraksama merkezlerinden hallice el sallayan bir maskot ve birkaç tanesi bozulsa dahi ısrarla orada beklettikleri, asla da tamir etmedikleri renkli ampüllerin oluşturduğu ışıklandırmanın arasından geçerek sıcak havaya karıştık. Ciğerlerime rahatlamışlıkla bir nefes çektim, ellerim soğuktan uyuşmuş sayılırdı. Bir Chanyeol'ün tuttuğu elim parmaklarımı okşayışlarında ısınıyor, sonra eski haline dönüyordu, o kadar. Vücudumun kalan her zerresi donuyordu. Öyle ki mahmurlaşmama fırsat bile vermemişti bu boğucu hava, rüzgar estikçe kayan gözlerim fal taşı gibi açılıyordu.
Chanyeol'ün yönlendirmesiyle tek bir Tanrı kulunun bulunmadığı ufak kafeye, yerdeki damalı desenleri izleye izleye girdim ve enfes bir yere oturdum. Chanyeol üç saniyede masaları taramış ve peteği tespit ederek bizi önüne yerleştirmişti. Belirtmeden geçemeyeceğim, kendisi kenara otururken beni kaloriferin üstüne yapıştırmıştı. Belli etmemeye çalıştığım titreyen dişlerim onda bir etki uyandırmış olmalıydı.
Gezerken aldığım atkımı gevşeterek ruhen de gevşemeye çalıştım. O sırada yerdeki siyah beyaz damaların bir benzerini fakat kırmızı beyazlısını kafasındaki şapkada taşıyan hoş gülümsemeli bir kız elinde defteriyle çıkageldi ve siparişlerimizi istedi. Önce beni süzmüş, daha sonra tamamen Chanyeol'e dönmüştü. Anlam veremesem de üstünde durmadım, zaten aynı şeyi yiyecektik. Chanyeol'le masanın altından birleştirdiğimiz ellerimizin varlığını düşünmek kızdan daha önemliydi benim için. Yine de söylemezsem olmazdı, hayatımda öyle kötü rimel görmemiştim. Omuzlarından sarsıp kendine gel deme isteğimi bastırmak benim için bir hayli zordu, acilen lavaboya gitmesi gerekliydi. O siparişimizi alıp gittikten sonra bunu Chanyeol'e de söylemiştim.
"Ona mı dikkat ettin?" diye sordu kuvvetli bir ışığın yansıdığı gözlerle, "O bana bakmayınca..." dedim ben de nefesimi vererek. Güldü.
"Nazar değmesin demiştir."
Söylediğinde gözü kalanın gözü çıksın diyesim gelmişti fakat kendimi tutmuştum, onun yerine "Kesin öyledir..." diye mırıldanmayı seçtim çünkü kızın gözü göz değildi, hala Chanyeol'e bakıyor olmasından anlıyordum bunu.
Konuşurken telefonuma gelen bildirimle kafamı ekrana gömdüm ve burnumu çekerken saçma sapan bir yerden gelen iş başvurusu reklamına baktım. İnsanın vefasız arkadaşları olunca yalnızca böyle mesajlar alıyordu işte. "Jongdae beni bir kez aramamış biliyor musun? Vefasız insan, ölsem haberlerden görür." Ekranı kilitleyip cihazı masanın üstüne koyduğumda Chanyeol'ün gözlerinin ekran fotoğrafımda takılı kaldığını hissetmiştim. Harelerini bana çevirip çattığı kaşlarıyla "Annenin yüzünde neden pasta var?" diye sordu. Jongdae'den umudu kesen yalnız ben değildim anlaşılan.
Önemsiz bir şeyden bahsediyormuş havasıyla elimi salladım, "Doğum günümde pasta savaşı yapmıştık, pastadan bir gram yiyemeyince bu fotoğrafı çektirip dışarıdan yemek söyledik. Annem kendi kazdığı kuyuya düştü biraz, onun durumunda olması gereken bendim. Silerse sosyal medya hesaplarımda paylaşacağımı biliyor, o yüzden de burada durmasına izin veriyor."
"Annenle olan herhangi bir anını dinlemek hoşuma gidiyor." Çenesine yasladığı eliyle hülyalı bakışlarını belli ederek söylediğinde ailesini pek tanımadığımı fark ettim, pek bahsetmemişti onlardan. Yanlış şeyler söylemediğimi ümit ediyordum. İşin aslını bilmemek arada beni gerse de Chanyeol'ün hislerinin açıklığına güveniyordum, rahatsız olduğu yerde bunu belli etmekten çekinmezdi.
Bunun verdiği rahatlıkla "Tanıştırayım mı seni onunla?" dedim, "Kesin benimle gurur duyacaktır."
"O nedenmiş?" Haylaz bir sesle sorduğunda aynen cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yelkovana takılı öpücükler
FanfictionZaman durdu, saat kırıldı, Chanyeol hep bana baktı. chanbaek #1😭😭😭😭😭