İnanmakta hala zorluk çekiyor olsam da resmen Chanyeol'le işi pişirmiş, sevişmiş, aşk yapmış, mercimeği fırına vermiştim.
Hangi kelimeyi kullanırsam kullanayım mantıklı gelmiyordu. Bu mantıksızlığın kulağıma hoş gelmediğini de söyleyemezdim tabii, çıldırıyordum.
Kafamı göğsünden kaldırıp bakışlarımı ona döndürdüğümde gözleri kısa bir anlığına beni buldu, sonra hıçkırığını işittim ve bu aklıma bir şeyin takılmasına sebep oldu.
Köşede ritim tuttuğu eli dikkatimi dağıtırken utanarak sordum, "Neden sevişirken hiç hıçkırmadın? Yani hıçkırdın da...çok az..." Gitgide kısılan sesime içten içe küfrederken sevimli kıkırtısının kulağıma dolması sakinleşmemi sağlamıştı.
Sevişmek kelimesini kullanmak da hâlen daha içimi gıdıklıyordu bu arada, önümüzdeki on yıl boyunca durup durup bunu aklıma getirerek sevinecektim. Her neyse.
"Ne gülüyorsun?" dedim bu sefer, onun gibi gülmemek için dudağımı ezerek kendimi dizginliyordum ve bu sandığınızdan zordu.
"İyi olup olmadığını mı soruyorsun?"
Haylaz bir ifadeyle söylediğinde, elimi omzuna geçirdim ve "Ne alakası var!" diye itiraz ettim, ufak bir kahkaha attı.
Tanıdıkça uyuzlaşıyordu.
"Merak ettim sadece..." diye mırıldandım peşinden, omzunu ısırmayı da ihmal etmemiştim. Hak ediyordu. Kötü kötü baktıktan sonra cevap verdiğinde, yüzünden başka her yere bakıyordum.
"Duygulanınca hıçkırmıyorum ki ben, duygularım değişince ya da bir saniye öncesinin önüne geçince hıçkırıyorum. Hazdan başka bir şey hissetmedim, dolayısıyla hıçkırmadım da. Merak ettiğinden değil tabii ama söylemek isterim, sandığından güzeldi."
"Bu toz toprağa rağmen mi?"
"Bu toz toprağa rağmen." Net bir şekilde söyleyip başını salladığında, bastırdığı dudaklarını öperek karşılık verdim ben de ona. Cevaben birbirine bastırdığı dudaklarının arasından hıçkırdı.
"Bak şimdi utandım."
Sesi kulağıma ulaştığında kendime hakim olamayarak yine güldüm, ayarım şaşmıştı. Ömrümde tanıştığım en tatlı insan falandı, şimdiye dek zorbalığa uğramış olması büyük haksızlıktı. Ben olsam kapısında yatardım herifin ama işte insanlar zevkten anlamıyordu.
"Şimdi aklıma düştü, terledim ya biraz, acayip susadım şu an." Kafamın kenarına su damladığında böyle söyledim, bu yerin ciddi bir bakıma ihtiyacı vardı.
"Temizliğe az kalmıştır, saat kaç oldu?" Söylediğinde, onun da aynı durumda olduğunu görebiliyordum.
"Saat sende ya Chanyeol," dedim yanağımı kaşımak için elimi kaldırırken. O da o sırada saatin onda olduğunu yeni fark etmiş gibi kolunu kendine doğru çekti ve aynı anda cırladık.
"Bileğim!"
"Ya yeter ya..." Oflayarak söylediğimde göz ucuyla Chanyeol'ün de yüzünü buruşturduğunu görmüştüm.
Acım geçtikten sonra ıkına ıkına gülmeye başladım, fokurduyordum. On yedi saatimizi birlikte geçirmiştik ve bu on yedi saat ömrümün belki de en belalı saatleriydi. Bunda biraz da ben kaşınmıştım gerçi ama, olsun.
Bileğini ovalarken o da gülüşüme eşlik etti, bir süre salak salak güldük. İnanın çok eğlenceliydi.
Dinginleştiğimizde fazla dinginliğin üzerime kutupları çökerttiğinin farkına varmıştım, içimi bir ürperti esir almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yelkovana takılı öpücükler
FanfictionZaman durdu, saat kırıldı, Chanyeol hep bana baktı. chanbaek #1😭😭😭😭😭