3am: pull urself together

1K 159 109
                                    


Saat 3:13.

Chanyeol'ün irkilmesine neden olmayacak şekilde, beni ağlatmasını görmezden gelerek büyük bir özenle gömleğini kıvırıp saatine baktığımda içimden saymalarıma göre bundan on dakika kadar öncesindeydik.

Zamanımızın bir kısmını sahiden de dinlenerek geçirdik ve hiç konuşmadık.

Sonra ben, Chanyeol'ün ritim tuttuğu parmağının da etkisiyle mayıştım ve yorgun düşmüş zihnimi uykunun kollarına attım. Farkında olmadan.

Omzumu dürten birinin varlığıyla uyanmayı beklemiyordum, uyumak da planlarımın arasında olmadığından afallamış sayılırdım.

"Baekhyun."

Benim gibi sessiz çığlıklar atmak yerine sakince adımı seslenmesi uyanmamı değil de uyumamı tetiklese de sertçe kemiğimi deşen parmağı buna engel olarak oturduğum yerde doğrulmamı sağlamıştı.

Bön bön suratıma bakan yüzü neredeyse alaya evrildiğinde toparlanarak kendime geldim.

UYUMUŞTUM.

Kırk saat uyumasına bok attığım ve bir de üstüne zırladığım için şimdi aynısını yapmama laf edeceğini tahmin edebiliyordum, "Sakın," diyerek başlamak üzere olduğu nutuğunu böldüm. "İçim geçmiş."

"Benim de geçmişti." Bekledğimin aksine sakin sayılabilecek bir sesle mırıldandı.

Esneyerek boynumu kaşıdım ve "Ne kadar uyudum?" diye konuyu değiştirdim.

"Çok değil."

Rahatlamayla aldığım nefes "15-20 dakika olmuştur," demesiyle boğazıma takıldı ve öksürmeye başladım. Oradan bakıldığında size çok görünmeyebilirdi fakat ÇOKTU. Saniyelerin bile önemli olduğunu düşünüyordum, koca yirmi dakikada kapıyı zorlayabilirdik. Kendimi yerden yere vururken şaşkın bakışlarının altında kalmamak adına bunu ona da söyledim ve yine, dışarıdan müdahale olmadan çıkamayacağımızı söyledi.

Delirdim.

Sakinliği boş verin, ciddi ciddi delirdim.

Dengesiz bir manyak olduğumu düşünebilirsiniz ama öyle değil, kendimi tutamadım ve tekrar ağlamaya başladım. Önümde bıraktığım haliyle oturmaya devam eden bedenin kısa süreli bulduğu dinlenme olayı ters tepmiş olabilirdi, zaman kaybı diye adlandırıyordum onu şimdi. Alıştığım şekilde pek tepki vermedi kendimi hırpalamama. Bir beş dakikayı da böyle devirdiğimizde, ne yapıyorum ya ben bilinci üstüme düştü ve bu sırada Chanyeol, "Teknik olarak hala çıkmak adına bir şeyler yapmıyor sayılırsın," dedi. Hayalime sığdırdığım koca cüssesi elinde tüylü bir törpüyü tutarken kurmuştu bu cümleyi, üstten üstten bakıyordu. "Ağlamana gerek yok."

Mantıklı buldum ve bitkin bedenimi ne kadar pis olduğunu önemsemeden yere attım, zaten saçım da pisti.

"Bana yardım et."

"Denedik."

Hızla yattığım yerden doğruldum, kıçım üşümüştü ama bu bile umurumda değildi esasen. "Bir daha deneyelim."

"Baekhyun..."

Bakışmanın bir yere varmadığını fark ettim ve gözlerini çok geçmeden gözlerimden çektiğinde başımı iki yana sallayarak düşğncelerimden vazgeçyim. Ondan hayır gelmeyeceğini anladığımda, Jongdae görse aklımı peynir ekmekle sıyırdığımı düşüneceğinden emin olduğum şekilde kapıyla münasebete girmeye başladım ve yaptıklarımın hiçbir işe yaramadığını fark etmem, kanımı dondurarak beni bir sinir krizinin içine sürükledi. Boğazım yırtılırcasına bağırışlarım ve kapıyı tekmelemelerim sonucunda Chanyeol nihayet o koca kıçını yerden kaldırdı ve omzuma dokundu. Ne yapması gerektiğini bilmiyor gibiydi hareketleri, ta ilk ağlamamdan beri tuhaftı. Hıçkırdı yine, olduğu yerde kıpır kıpır düşünmeye başladı. Ensesini kaşıyarak beni tekrar büyük alana çekti ve az önce yattığım yere getirdi. Ayağını bir şeye çarpıp tökezlese de ikimizi de düşürmeden oturtmayı başarmıştı. Artık dinlenmek istemiyordum, beni bıraksın ve biraz daha deneyeyim istiyordum. Bunları ona da söyledim, ne kadarıyla anladı bilmiyorum ama bununla ilgili hiçbir şey yapmayarak beni omuzlarımdan sarsmaya devam etti.

yelkovana takılı öpücüklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin