11pm: the whirly dirly conspiracy (final)

1.4K 131 771
                                    

başlamadan önce ufak not: içeride yiyişmemsi bi şey var haberiniz olsun bakmak istemeyenler geldiği yerde bi göz atıp olayı anladıktan sonra geçebilirler, iyi okumalarr

**

Chanyeol "Hasta olmazsın değil mi?" diye sordu. Bir eli başımın üstüne konumlanmış, gelen damlalarla savaşmaya hazırdı. Parmak ucumda yükselip kafamı eline yasladım ve gülerek başımı iki yana salladım. Hala kendimde değildim. "Yürüyelim mi biraz daha?"

İçim içime sığmıyordu, "Olur," dedi ve beni özgür bırakarak hemen yanımda yürümeye başladı. Nereye gideceğimizi bilmiyorduk yine, öylece yürüyorduk ama bu bile zevkliydi onunla. Yolunu kaybetmiş adımlarıma eşlik ediyor, evleri oluyordu.

Cadde boyu popolarımızı birbirine vura vura yürüdük. Şehrin uç kısmıydı burası, pek insan bulamazdınız bu yüzden. Her şeyi vardı ama insanı azdı. Hoş aslen çoğu yerde bu böyleydi ama, anladınız işte siz. Bir grup genç, elinde evraklarla yorgun argın koşturan bir adam ve el ele yürüyen bizim gibi bir çiftten başka kimsecikler yoktu bu parlak yerde.

İçesim geldi Chanyeol'le, içip de sapıtasım. Sonra ayıkken bile sınırları nasıl zorladığımız geldi aklıma, sustum. Bakışlarımız birbiri ardına ilerleyen bacaklarımızdan ayrılıp aynı anda yolun sonuna odaklanmıştı. Chanyeol benim gördüğümü sen de görüyor musun, tarzı bir bakış fırlattı bana, aynısını ben de ona verdim. Nerede olduğumuzu elbette biliyorduk fakat genelde buralara kadar gelmezdik, haliyle çevreyi unuttuğumuz oluyordu. Ama kimse koca lunaparkı da unutmazdı. Yakınlardaki yol gösteren tabelayı gördüğümüz gibi sırıttık ve bir şeyler söylemeden koşmaya başladık. Azıcık eğlence ve adrenalin uykumuzu açardı, böylece ben de yarın sabaha kadar Chanyeol'ü rüyamda görmek için gerekli her şeyi tamamlar, yüzünü zihnimin özenli köşelerine kazırdım. Tıpkı onun vücuduna beni kazıdığı gibi.

Bunu söylemek hala içimi gıdıklandırıyor, nefesimi kesiyordu bir yandan. İyi ki ölsem diye çığlık atacak seviyeye geliyordum, sevdiği zaman çok güzel seviyordu. Sadece dövmesinden bahsetmiyordum, onu bana kaktırmış olsa da tamamının benimle bir alakası yoktu, kendisiyle de ilgiliydi biraz. Ben ona önayak olmuştum sadece. Bahsettiğim herifin varlığıydı. Kendisi gibi iri gözleri, kızaran kulakları, hislerini ele veren hıçkırıkları, bedenimi kavrayan elleri ve beklemediğim anlarda gelen ince hareketleriyle o, hayalimdeki erkek tanımıydı.

Chanyeol'le ben bir şeylerin hızlandırılmış kursu gibiydik. İlk öpücüğümüzü bırakın ilk seksimiz bile bir günden az sürede gitmişti, öncesinde tanışmıyorduk üstelik. Tam da bu nedenden ruh hallerimizin çabucak değişmesinin üstüne çok gitmiyordum. Atlatmış mıydım? Hayır. Chanyeol'e zırlayıp belki de son saatimizi mahvedecek miydim? Yine hayır. Yaşadığım her şeyi en ince ayrıntısına kadar Jongdae'ye tekrar tekrar anlatacak ve her defasında ağlayacak mıydım? Koca bir evet. Fakat bunu sonraya saklıyordum.

O yüzden nefeslenmek adına kapının önünde ellerim dizlerime yaslı bir şekilde dururken yalnızca manyak gibi gülümsedim, kafamı kaldırıp bakmamıştım bile. Sırf Chanyeol durdu diye durmuştum.

Dudağını sarkıtıp saçlarını karıştırdı, ağzından ufak bir oflama kaçmıştı. "Dönüyoruz," dedi bozuk yemek yemiş gibi bir sesle.

"Allah Allah, nedenmiş o?" Çözüldüğünü gördüğüm bağcıklarımı bağlarken sorduğumda kısaca "Kapalı," dedi ve birkaç adım önümdeyken bir anda yanımda belirdi.

"E yani?" Yüzümde sinsi bir ifadeyle doğruldum ve demirliklerin ucuna astığım elbiseyi alarak koluna fırlattım. Yolda bana kitlemişti. Saatler geçmesine rağmense hala bunu taşımakta ısrarcıydı, çok tatlı olduğu için karşı çıkamıyordum da. Ben olsam şimdiye beşinci kez üstüne toprak atmış olurdum oysa.

yelkovana takılı öpücüklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin