4pm: winx club, bowie and tinkerbell ???

883 121 181
                                    

İnsanların garip bakışları eşliğinde, yakınlarda iç çamaşırcı harici bir şey bulamadığımız için fazla uzakta olmayan bir AVM'ye yönelmiş, otoparktan kendimizi Tanrıya emanet attıktan sonra nihayet giriş kattaki ufak bir mağazaya giriş yapabilmiştik.

Birbirimizi bir o yana bir bu yana çekiştirirken canımız çok yandı, bileklerimizin kızarmış olduğuna emindim. Yine de bunu yapmaktan vazgeçmedik çünkü isteyerek yapmıyorduk. Üç mağaza gezdik, birinde beş yaşındaki bir çocuk bizden korktuğu için mağazadan atıldık, diğer ikisinde giymesi kolay bir şeyler bulamadığımız için kendi arzumuzla çıkmak zorunda kaldık.

Her saniye "Chanyeol..." diye mızmızlandım, acıktığımı söyleyip durdum ya da hiç olmadı omzunu ısırdım ama hiçbirini iplemedi. En son ne halde ve nerede olduğumuzu asla umursamadan olduğum yere çöktüm, mağaza içlerindeki (çoğunluk için) aşırı gereksiz bulduğum yürüyen merdivene tekabül ediyordu bu. Chanyeol beni dinleyene kadar da oradan kalkmadım.

Finalde her deneme kabininde beni oyamalamasının karşılığında ona istediğim bir şeyi yapmam hususunda anlaşmıştık, böylece yanaklarını sıkıp onu rahatça öpebilme şevkine erişebilecektim. Günün en iyi anlaşmasıydı.

Şimdi de, sabahtan beri peşini gözlediğim anlardan birini yaşıyorduk. Girdiğimiz dört kabinde Chanyeol'ü dört ayrı yerinden sıkıştırmıştım, beşinciyi kolluyordum.

Sıra beklerken kenetli olduğum ellerin parmaklarıyla oynuyordum, bu sırada üstümde gereksiz yoğun bakışlar hissetmiştim. Chanyeol'den geldiklerini düşünüyordum ama bizimle birlikte beklemeye başlamış olan biri tarafından düştüklerini, başımı kaldırdığımda anlamıştım.

Kaşında çiziği bulunan, ucuz birayla kafayı bulduğuna emin olduğum bir tip tiksinir gibi bize bakıyordu. Kaşımı kaldırarak dik dik ona bakmaya başladım, Chanyeol de bu sırada başka taraflara bakıyor ve bacağıyla ritim tutuyordu.

Elimi beline sarana kadar kabine bakmaya devam etti, bakışları beni bulduğunda hıçkırmıştı, parmaklarımın ucunda kalkıp onu öptüm. Kanı çekildi adamın. Çekildiğimde, çocuğun gözlerini devirerek başka bir yere gittiğini görmüştüm. Gitmesi iyi olmuştu, gitmezse Chanyeol'le yiyişecek ve onu daha çok rahatsız edecektim.

Dilini dudaklarında gezdirip kızarmış yanaklarıyla sordu, "Ne oldu?"

"Hiç, homofobik avı."

Oğlanın arkasından bakarken kıkırdayarak konuştu, "Elinde kelepçeler, üstü başı darmadağın, görünen kısımları esas ten rengini kaybetmiş iki adam görsem ben de aynı öyle bakardım."

Yemin ederim, bomboş duvarı izliyordu, bunu ona da söyledim tabii, "Sen bakmadın ki."

"Doğru, seni izliyordum."

Dilimi ısırdım, "Yalancı."

"Hem de kuyruklu yıldız yalancısı."

Hala ellerine bakıyordum. Dövmesini soracağım sırada kabinden çıkan beden lafı ağzıma tıktı, ben de kaderimi kabullenerek daha sonra sormayı aklımın bir köşesine not ettim ve Chanyeol'le birlikte içeri girdim.

İnce bir tişörtü alıp kelepçenin boşluk kısmından geçirmeyi denedik ama benden geçse de ondan geçmedi, aldıklarımızı bir kenara bıraktık. Chanyeol benden utanmanın artık yersiz olduğunun farkına varmış gibi ufak bir ikilemden sonra düşünmeden soyunmuş ve beni yapılı vücuduyla baş başa bırakmıştı.

"Nasıl ya..?" diye sordum kendime engel olamayarak, elinde tuttuğu tişörtü askısına asarken duraksayıp kaşlarını kaldırarak bana döndü. "Baban da mı Tanrıydı..." diye devam ettim hemen, salyam akacak diye ödüm kopuyordu.

yelkovana takılı öpücüklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin