4am: strawberries & masks ??

958 157 112
                                    

arkdşlr arada salak twitter şakaları yapıorum -mesela hemen aşağıda-inşalla anlıyosunuzdur ve ne diyo bu salak demiyosunuzdur ben sadece eğlenmek için varım ii okumalar ii geceler<3

**

"Ne bulduk, Baekhyun?"

"Işık! Işığı bulduk! Bundan sonra her beş dakikada bir bir şeylere takılıp düşmeyeceğiz çünkü sikeyim (y/n: sikeyim! kanıt var!), ışığımız var!"

Büyük bir heyecanla elimdeki toz tutmuş objeyi incelerken, deli gibi duvarlarda bir priz arıyordum. Chanyeol de kalktı o sırada, benimle birlikte aramaya başladı ve beş-altı dakikalık bir mücadelenin ardından başarıya ulaşarak beni çağırdı. Sesinde bariz bir heyecan vardı.

Etrafı yoklaya yoklaya yanına gittim, çalışır durumda olması için ettiğim dualar eşliğinde fişi prize taktım ve bekledim. Yanmadığını gördüğümde omuzlarım ümitsizlikle çöktü ve ne günah işlediğimi sorgulama işlemine geri döndüm. Cidden, çıkar çıkmaz kendimi bi üfürükçüye dolandırttıracaktım. Bulabildiğimiz tek ışık kaynağı da hiç olmuştu. Hala elimde tuttuğum ağırlığı sinir ve üzüntü karışımı bir halle Chanyeol'ün eline tutuşturup gitmeye hazırlandığım sırada ışık, Chanyeol'ün bir şey yapmasıyla yandı.

"Tuşu varmış."

Omuz silkerek masum bir ifadeyle söylediğinde, insanlık için küçük fakat bizim için devasa sayılan bu adım karşısında koşup boynuna sarılacaktım. Yapamadım tabii. Onun yerine, ellerimiz ışığın birer ucunda, aramızda bir adım mesafe varken şok içinde önce ışığa, sonra gözlerine kilitlendim. Çok daha netti şimdi, birkaç saat önceki halinden daha yakışıklı hissettiriyordu. Hoş, ne önemi varsa. Yine de silindirimizin parlattığı kahve tonlarındaki saçları ve benzer renklere sahip gözleri, kemikli ve traş olmayı unutmuş gibi duran çenesine gölge düşürürken bunu görmezden gelmek içimdeki hain dürtülere büyük bir ihanet olurdu. Yiğidi öldür hakkını yeme demişler. Hem, aşırı tepkisiz ya da işine gelene tepkili olması haricinde kötü biri değildi ve sanırım onu övmek de beni kötü biri yapmazdı.

Ay ışığını gölgede bırakan sarı ışık yerini kırmızının çekici bir tonuna bıraktığında, düşüncelerimin oluşturduğu iri balona bir iğne sokarak şaşkınlıkla gözlerimi Chanyeol'den alıp elimde tuttuğum kaynağa baktım. Renk değiştiriyordu! Bunu durdurmanın bir yolunu aramadan önce içinde bulunduğumuz durumun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu kararlaştırmam gerekiyordu ama boş verdim ve kırmızının hoş durduğuna olan inancımı kuvvetlendirerek anın tadını çıkarmaya koyuldum. Üstelik herif bana Bay Oh'la konuşabileceğini söylemişti, bu bile rahatlamam için yeterdi. Belli ki yakın ilişkileri vardı ya da üst konumda birisiydi. Hiç olmadı başkanın damadının tanıdığı bir milletvekili arkadaşı vardı ve bunların hiçbir önemi yoktu. Mühim olan tek şey turneydi. O turneye beni geç kalsam da sokabilecek kudrete sahipse kendisiyle bir çay içmek isterdim zaten.

Tamam, ciddi değilim. Kesinlikle öyle bir insan değilim ve öyle olan insanların ağızlarına acı biber sürmek istiyorum. Çay işine gelince, bana bu iyiliği yaptığı için değil, çok yakışıklı olduğu için isterdim, belki. Küçük bir ihtimal. Çok küçük.

Şaka.

"Sahne ışığı falan, sanırım. Amma afilliymiş."

Tekrar Chanyeol'e döndüğümde, onun da basit bir hmlamadan sonra büyülenmiş bir biçimde bana bakmaya başladığını fark ettim. İlk enstürmanımı aldığımda takındığım yüz ifadesine benziyordu mimikleri.

Neden öyle baktığını kavrama çalışıyorken "Saçın kırmızı, kaşın kırmızı ve gözlerin...gözlerin kırmızı," dedi. "Kıpkırmızı."

yelkovana takılı öpücüklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin