8. BÖLÜM

556 18 0
                                    

Yeni bir sabaha uyanmıştım artık. Kaderimin bana yaşattığı kötü günlerin yerini daha kötü günlere bırakacağı bir sabaha. Artık yep yeni bir hayatın beni bekleyeceği bir sabaha. Hazır değildim. Hemde hiç. Buraya gelirken böyle olacağını düşünmemiştim. Annemle babamın beni affedeceğini mutlu mesut olacağımı hayal etmiştim. Oysa ailem, bırakın beni affedip şu zorlu günde yanımda olacağına suratıma bile bakmıyordu. Evet suçluydum, haklılardı tavır koymakta. Ama böyle bir zamanda kimin haklı, kimin haksız olduğunun bir önemi yoktu.
Ağabeyimin aşkına yenik düşüp yaptığı hatanın bedelini hiç tanımadığım bir adamla evlenerek ödüyordum. Böyle bir durumda insan nasıl olur da evladına arka çıkmazdı aklım almıyordu. Gerçekten artık üvey olup olmadığımı sorgulamaya başlamıştım. Ama annem ve babam hepimize karşı böylelerdi. Özellikle de ablamlara karşı.
'O zaman hepimiz üvey.'

"He Alev he. Teyzemlerde hayır kurumu zaten. Maşallah altı tane evlatlık edinmiş."

Galiba sesli düşünmüştüm. Yanımda Zehra'nın uyuduğunu unutmuştum.
Yalnızlığa alışmış olmalıydım.

"Sesli düşündüm gene demi? Benim bir an önce bu olayı düzeltmem lazım. Her düşündüğümü söylersem ohoooo. "

"Sen önce tipini düzelt. Baban doğurmuş gibi duruyorsun. Makyajını silmeden uyumuşsun. Gözlere bak."

"Aman sus be. Sabah sabah kim beğenecek beni?"

"Bu sabah yok. Ama yarından itibaren seni her sabah böyle görmek istemeyecek biri olacak. Buna hazır olsan iyi olur. "

Her zaman ki gibi yine haklıydı. Beni beğenip beğenmemesi umurumda değildi. Umurumda olan şey o kişiyle aynı yatağı paylaşıyor olacağımdı. Her sabah onu göreceğim, aynı sofrada yemek yiyor, aynı çatı altında yaşıyor olacağımdı. Bu yeterince zordu. Başarabilecek miydim?

"Kusura bakma, ben öyle...Birden çıkıverdi ağzımdan."

"Kötü bir şey demedin. Doğruları söyledin. Artık hazırlansam iyi olacak. Birazdan gelir yengemgil. Başımın etini yemesinler."

"Sıkma canını lütfen. Biz hep senin yanındayız."

"Bunu bilmek çok rahatlatıcı. İyi ki varsınız. "

"Hadi tamam yeter bu kadar. Yürü beraber hazırlanalım. Yüzünü tek başına temizleyemezsin. Porçöze ve bulaşık teline ihtiyacımız var. "

Arkamdaki yastığı alıp kafasına fırlattım. Bir de dalga geçiyordu hanım. Tabii onun tuzu kuru.

"Seninde kalbini fırçalasak hiç fena olmaz aslında Zehra. "

"Nedenmiş?"

"Anladın sen."

"Yoo anlamadım. Açık konuşsana Alev."

"Ben gayet açık konuşuyorum. Senin o bit kadar beynin anlamıyor."

Bu sefer yastığı yiyen ben olmuştum. Ama altta kalan ben olmayacaktım.

"Gelin hanım yastık savaşı istiyor demek. Sen kaşındın gelin hanımm."

Gülücükler eşliğinde birbirimize yastıkları savurduk. Filmlerde ki gibi tüyler havada uçuşmamıştı. Çünkü yastıklar tüyden değil yündendi.
Kapının açılmasıyla yastık savaşı sona erdi. Gelen yengemdi ve elinde büyük, gösterişli bir kutu vardı.
"Kızlar, müsait miydiniz?"

"Gel yenge gel."

"Alev, bu senin."

"Ne ki bu yenge?"

"Vallahi bilmiyorum. Açta gör. Bende merak ettim."

"Kim göndermiş Başak abla?"

Zehra saf salaktı ama arada aklı başına geliyordu. Sorduğu soruya bakılırsa şimdilik aklı başındaydı.

SANA BAKINCA (Güncelleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin