Artık sadece iki yabancı değildi onlar. Nikahlı ve iki yabancıydı. Az önce kıyılan imam nikahı ve resmi nikahları artık onları karı koca kılmıştı. Peki gerçek anlamda da öyle miydi?
Elbette ki vaziyet yüz ifadelerinden belliydi. İkisi içinde zor ve isteksiz bir geceydi. Herkes eğlenirken onlar sadece etrafı izlemekle yetiniyordu.
Hoş, insan nasıl mutsuzken mutlu olabilirdi ki? Genç kız iç çekişlerinin ardından, öfkeyle, pistte oynayanları izliyordu. Sahiden eğlenilecek bir şey miydi bu?
Derin düşüncelere dalmışlığı, yanından kalkan koca gövdeyle dağıldı. Ateş, öfkeyle yerinden kalkmış ve kırlık alandan ayrılıp arka tarafa doğru gitmişti. Umursamadan o da oturduğu yerden kalkıp içeriye yöneldi.
Burada daha fazla kalmak istemiyordu.
Gelin odasına girip aynanın karşısında duran koltuğa süzüldü yavaşça.
Kızarmış ve her an ağlamaya hazır gözlerine baktı. Bir damla daha süzüldü o an yanağından.
Neden insan her ne noktada olursa olsun başa sarardı?
Yoksa bir oyunda mıydı bizimde hikayemiz? Her öldüğünde tekrar başa sardığımız o leveller miydi tüm yaşantımız? Belki de yaşadığımız her şey aslında öldürüyordu içimizden bir şeyleri. Benliğimizi, neşemizi. Alıp götürüyordu belkide bizden en güzel günlerimizi. Ya da izin vermiyordu yaşamamıza mutlu geleceğimizi.
Tükenen yeni umutlar sararken bedenimizi, belkide yarında saklıydı neşe. Peki ya dünde kaldıysa?🍀
Odanın içinde öfkeyle volta atarken kapının çalmasıyla durup gelene baktım.
"Müsait misin?"
Gelen Ateş'ti. Dalgın ve öfkeli gözleri kapıdan uzanmış ve benim gözlerime değmişti. Hafifçe tebessüm edip içeriyi gösterdim elimle.
"Müsaitim, gelebilirsin."
Yavaşça kapıyı kapatıp içeri girdi ve karşımdaki koltuğa kuruldu. Ağladığımı anlamış gibi baktı önce sonrada umursamazca başını çevirdi. Buraya boş boş bakmaya gelmediğine göre bir şeyler söyleyecekti.
"Seninle konuşmam gereken bazı şeyler var. Şimdiden halletmek istedim."
"Tabii, dinliyorum."
Elini ceketinin cebine sokup bir kağıt ve kalem çıkarttı ve kağıdı açıp masaya bıraktı. İlk başta ne olduğunu anlamamıştım ama büyük harflerle
'EVLİLİK SÖZLEŞMESİ'
yazısını görünce anladım.
Sözleşme, bir dakika bir dakika sözleşme mi? Ne için?"Sözleşme mi hazırladın? İyi de neden?"
"Benimde kendimi güvenceye almam gerek değil mi? Batmak istemem."
Ne saçmalıyordu bu herif? Ben mi batıracaktım onu? Küstaha bak.
"Ne demek istiyorsun? Ne güvencesi?
Sen benimle açık konuşsana.""Peki, daha açık olayım. Paralarımı ve kendimi güvence altında tutmak istiyorum. Şimdiye kadar bir çok insan tanıdım. Servet avcıları da buna dahil. Ne malum onlardan biri olmadığın."
"Ne senin paranda, ne de sende gözüm yok. Allah'a çok şükür kendi paramı kendim kazanabiliyorum. Seninle evlenmiş olmam senin paralarını yiyeceğim anlamına gelmez. Sen evliliği çok yanlış anlamışsın."
Şimdiye kadar hep çalışıp didinmiştim. Kendi paramı kendim kazanmıştım. Her şeyimi tek başıma yapmıştım. Evlendiğimde de bu değişmeyecekti. Onun parasında pulunda gözüm yoktu. Canı cehennemeydi.
"Benim yanlış anladığım felan yok. Ne dediysem o. Şimdi oku ve imzala."
Adama bak ya emir veriyor birde.
Sakin ol Alev. Oku şu zımbırtıyı bitsin gitsin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANA BAKINCA (Güncelleniyor)
ChickLitAlev'in yaşadıkları Ateş yakar'ın yaşatacaklarının yanında bir hiçti. İkisinin de aşılmaz duvarları vardı. Ama o duvarları beraber el ele yıkacaklardı. Kimi zaman o duvarlarla yıkılıp enkazın altında kalacaklardı. Kimi zamanda o enkazı onlar yaşatac...