İkinci Şans?

49 15 8
                                    

1K için teşekkür ederim <3 <3 <3 

Elimdeki taş yanıp yanıp sönmeye devam ediyordu. Kafamı kaldırıp Kabol'e baktım. Sırıtarak elindeki bıçakla oynuyordu. "Mari'yi gönder, taşı al"egoist gülümsemeyle sandalyedeki ipleri çözmeye başladı. Mari ayağa kalkıp tam bana doğru koşacakken Kabol kolunu Mari'nin boynuna sardı. 


"Sana tekrar güvenmem, aptallık olurdu Savilya. Taşı masaya bırak, Mari'yi iteceğim." Derin bir nefes alıp taşı masaya koydum. Gülümseyip Mari'yi bana doğru itti. Mari arkama geçince Kabol elini taşa uzattı ve acı bir çığlıkla yere düştü. "Bu taş, yanıyor!" çığlıkları arasında duyduğum en net cümle buydu. Taşa elimi uzattığımda ise sıcaklık yoktu. Hızla taşı elime alıp odaya doğru koştum. Sırt çantamı alıp kapıda bekleyen Mari'ye doğru yol aldım. Kapıdan çıkmadan önce yerde sürünen Kabol'e baktım. Hırslı ve kinli  gözlerle bana bakıyordu.


"Bu taşı neden bu kadar istiyorsun Kabol? Mari'ye bile zarar vermeni gerektirecek ne gibi bir özelliği var bunun?" Kahkaha atıp kafasına arkaya attı.  "Bu taş, deniz ile yeryüzünün anahtarı. Herhangi bir insan bile bunu ele geçirse denizin altında nefes alabilir." Derin bir nefes aldı. Titrek elleriyle göz yaşlarını silip konuşmaya devam etti. "Bana bak Savilya, suyun altında nefes alamıyorum. Burada iğrenç bir hayatım var. O taş benim son çaremdi. Ama sen bunu mahvettin!" Dedi ve üstüme doğru koşmaya başladı. Hemen Mari ile kendimi dışarıya atıp kapıyı kendime doğru çekmeye başladım. Kabol'de kendine doğru çekiyordu.


"Mari cebimdeki anahtarı çıkar, ve kapıyı kilitle." Titrek elleriyle cebimdeki anahtarı aramaya başladı. En sonunda bulunca hemen kapıyı kilitledi. Kabol ise kapının ardında hala bize tehdit sözcükleri söylüyordu. Bir şey demeden merdivenlerden inmeye başladık. Kafamı kaldırıp kapıdaki insanlara baktım. Bize bakıyorlardı. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp inmeye devam ettim.


Kendimi dışarıya atar atmaz kafamı kaldırıp Kabol'ün penceresine çevirdim. Burnu kızarmıştı, ve hala yaşlar gözlerinden süzülüyordu. Ellerini yumruk yapmış bir şekilde camdan bana bakıyordu. Kafamı yere eğdim. Onu bu halde bırakmak istediğim en son şeydi. Fakat üzülemiyordum. Bunu kalbimin taş olmasına bağlayabilirdim fakat durumun bana bağlı olduğunda emindim. Derin bir iç çekip yoluma devam ettim.


Elimdeki taşa bakarak yürürken Mari konuşmaya başladı. "Acaba biz insan mı olduk?  O yüzden mi Mathi o taşı gönderdi?" Bilmiyordum. Bu kadar  kısa sürede imkansız gibiydi. "Bilemiyorum Mari" Dedim ve gözümü tekrardan taşa çevirdim. Turuncu renginden kırmızıya doğru gidiyordu. Derin bir iç çekip boynuma taktım. Buradaki hayata asla alışamamıştım. Mari her ne kadar mutlu gözükse de öyle olmadığını hissedebiliyordum. Buradan gitmek en doğru karardı. 


"Savilya, sende hiç böyle olacağının yanlış olduğunu hissettin mi?" Gülümsedim. "En başından beri aslında böyle hissediyordum. Aslında burada mutlu gözüküyordun ve bunu bozmak istemedim" Gözünden bir yaş süzülmüştü. Eliyle hemen silip gülümsedi. "Kabol'den böyle bir şey beklemezdim Savilya. En yakın arkadaşım gibiydi. kocaman bir yalancı çıktı." Mari'ye sarıldım. Üzüldüğü çok belliydi. "Üzülme Mari. Bazen bize en büyük yanlışı yapan kişi yanımızdan çıkabiliyor." 


Yaklaşık on dakikanın sonunda sahile gelmiştik. Evimize gidecektik. Her şeyi arkamızda bırakacaktık. Mari bana döndü. "Burayı özleyecek misin?" Gülümsedim. "Bilmem, gökyüzünü görmek cidden güzeldi bu arada" Gülümseyip kafamı yukarıya çevirdim. Sonsuzluğa sürüklüyor gibiydi. Kafamı tekrar Mari'ye çevirdim. "Hadi, gidelim artık"


Suya adımımı atmadan arkamdan gelen sese doğru kafamı çevirdim. Gelen Kabol'dü. "Durun lütfen! Bir şans daha verin lütfen. İkinci bir şans daha tanıyın bana! Aptallık ettim lütfen beni affedin!" Bir şey demeden önüme döndüm.


İkinci şans, aptalların işiydi.

SAVİLYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin