*Mari*

50 14 9
                                    


Arkama eğer bakarsam hislerime yenik düşeceğimi biliyordum. Sanırım göz yaşları benim zayıf noktamdı. Beni savunmasız kılıyorlardı.Bir şey demeden denize bir adım daha attım. Kabol'ün bağırmasıyla arkam dönük bir şekilde konuşmasını bitirmesini bekledim.


 "Aptalsın Savilya, o taş senin için değil. O taş Mari için! Çünkü Mari insan oldu. Açsana gözünü. Nasıl bu kadar kolay insan oldu ha?" Gözlerimi Mari'ye çevirdim. Gözleri dolu bir şekilde elini bakıyordu. Elini bana uzattı. Derin bir nefes alıp elinde kahverengi şeyi çıkarmaya başladım. Çıkarmamla beraber kırmızı bir şey Mari'nin elinden aşağıya, oradan da benim avucuma damladı. Gözlerimi sıkıca kapattım. Sakinleşmem gerekiyordu. Henüz daha ne kadar buradaydık ki? Ve en önemlisi bunu bende saklamaya çalışmasaydı! Ya fark etmeseydim? Ya boğulup gitseydi? Kafamı olumsuz anlamda sallayıp Kabol'e döndüm.Kesinlikle  Kabol'ün bunu bana karşı koz olarak kullanmasına izin vermeyecektim.


"Biliyor musun kabol, buraya tüm servetini bile döksen, en karanlık sırlarımı bile söylesen, bu taşı asla sana vermeyeceğim." dedim ve boynumdan çıkarıp Mari'ye taktım. Kabol elindeki şişeyi hırsla yere fırlattı. Derin bir nefes alıp denize ilk adımımı attım. Fakat ayakta durmam fazla uzun sürmemişti. Ayaklarımdaki kemikler sanki öğütülüyor gibiydi. Her bir kemiğimin üstünde bir sürü çocuk zıplıyor gibiydi. Acı bir çığlıkla yere düştüm. Ayaklarıma baktım. Fakat onların yerine Simsiyah ve üzerinde parlak pulları olan bir kuyruğumu gördüm. Mari kollarımdan tutup kimsenin görmemesi için hızlıca beni derine itmeye çalışıyordu. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Bunu hak etmemiştim. Böyle olmamalıydı. Aptal kuyrukla öylece dönmemeliydim. 


En sonunda kuyruğun gözükmeyeceği bir yere gelmiştik. Dolu gözlerle kafamı Kabol'e çevirdim. Aynı şekilde bana bakıyordu. Ona sarılmaya çok ihtiyacım vardı. Bunca zaman, en yakın arkadaşımdı. Ama bu yaptığını nasıl affedebilirdim ki? Kayalıklara oturdu ve göz yaşlarını sildi. "Herkes hak ettiğini alıyor işte. Sen denize aitsin. Kabul et Savilya." diye bağırmaya başladı. Haklıydı.


"Haklısın Kabol, en başından beri hak ettiğin buydu. Küçümsediğin insanların arasında iğrenç bir hayata sahip olmaktı. Herkes hak ettiğini bulduysa ne mutlu bana!" Dedim ve arkamı dönüp ilerlemeye başladım. "Hayır Savilya, ben daha hak ettiğim hayatı almadım."


Bir şey demeden çukura doğru ilerlemeye başladım. Kuyruğa alışmak en az  bacaklara alışmak kadar zor olacaktı. İlk başta onları kullanmaya başladığımda asla beceremeyeceğimi düşünmüştüm. Halbuki öyle değildi. Bir süre sonra alışmıştım. Bunun için ne olacaktı hiç bir fikrim yoktu. Tek istediğim bunlardan kurtulup ayaklarıma geri kavuşmaktı. Mari'ye döndüm. Sinirli bir şekilde çukura doğru ilerliyordu. Kolundan tutup durdurdum. Elini avucumun içine alıp yarasının üzerindekini yavaşça çıkardım. Tuzlu su yarasını acıtabilirdi. 


"Dinle Kabol, bunu gizlemelisin. Denizdeki canlıların aralarında insan isteyeceklerini hiç sanmıyorum. Zaten bizden nefret ediyorlar. Bu durum ise ekmeklerine bal sürecektir." gülümsedi. "Filmlerden bir kelime öğrenmişsin." "Doğru küçük şey, hadi şimdi gidelim ve öğrenelim neler oluyor. Ve bu kuyruk neden bana verildi, hep beraber öğrenelim." dedim ve çukuru doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan da Mari geliyordu.

.

.

Çukura ulaşmamıza çok az bir yol kalmıştı. Fakat bir sorun vardı. Mari kafasını bir taşa vurmuştu ve kanaması asla durmuyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hayatımda hiç bir insanın sağlık durumuna müdahale etmedim. Daha doğrusu hiç bir canlının. "S-savilya, Mathi'yi çağır." İnsanlar çok fazla kanarsa ne olurdu? Şuan gördüğüm ve hissettiğim iyi bir şey olmadığıydı.  Mari'yi  kucağıma alıp çukurun başına doğru yol aldım. O sırada ise bize doğru gelen Mathi'yi gördüm.  


"M-Mathi, durmuyor. Bi-bir şey yap" dedim ve bayılmak üzere olan Mari'yi kanlar içinde Mati'ye uzattım.


Arkadaşlar kitabın aktifliği çok düştü :( Arkadaşlarınızla da paylaşmayı lütfen unutmayın. Sizleri seviyorum <3

SAVİLYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin