0.9

725 65 47
                                    

"Gittiniz unuttunuz bizi..." İlke oturduğu yerden kendini geriye doğru atıp çimenlere yattı.

"Aşk olsun be İlke. Siz unutulur musunuz?"

Valla sizi bilemem ama ben çok güzel unutuluyormuşum.

İrem: Kuşum biz mekandan çıktık Özgür'le.

İrem: Meraklanmayın.

Doruk: Aptal şimdi mi söylenir?

Doruk: Meraklanmıştık bile.

İrem: KCBEKFNEKFNEKDEMLCEKJEBEK2NDKEBDK2NDL2NDKWKFWOW

Doruk: Neyse ben Sercan'ı bize götürüyorum buralardaymış birkaç gün.

Telefonu kapatıp Özgür'le İlke'nin muhabbetini dinlemeye başladım.

"Haber de alamıyoruz sizden nasıl meraklanmıştık..." dedi İlke kahkaha atarken.

"Neye meraklanmıştık?"

"5 sene önce bunlar Özgür'ün sevdiği kıza sulanan çocuğu dövmeye gitmişlerdi ya..."

"Ay evet öyle bir olay vardı değil mi?" dedim gülümseyerek.

"İlke geberiyorum meraktan. Açmıyor mu telefonunu?"

İlke olumsuz anlamda başını iki  yöne salladı.

"Ya bir şey olduysa birine? Dedim onlara gitmeyin diye."

Ceren gözleri hafiften dolmaya başlamıştı. Aramızda en çabuk duygularını belli eden oydu. Olaylara hep zirve tepki verirdi. Arası yoktu. Ya hüngür ağlardı ya kahkahalarla gülerdi ya sinirlenir bağırırdı...

"Kesin bir şey oldu bunlara." dedi titreyen sesiyle. Kimse cümlesine tepki vermemişti. Çünkü verdiğimiz an kendini bırakıp ağlardı.

Zehra dudağını ısırarak hızla bacaklarını sallıyordu. Heyecanlandığında, sabırsızlandığında hep böyle yapardı.

Tek elimle Zehra'nın bacağına dokundum. "Sallanma." 

Arkamızdan tıkırtı duyduğumuzda hepimiz ayaklanıp arkamıza döndük.

"Dağra!" dedim kapıdan giren kaşı patlak Dağra'ya doğru koşarak. "Ya sana gitme dedim..."

"Kızım dokunmasana!" Dağra başını hızla geri çekip dokunmama engel oldu.

Sinirle koluna tüm gücümle vurdum. "Söz dinle söz! Çocuk gibisin resmen!"

Dudaklarını büzerek kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.

"Bunu sen mi diyorsun bebek?" Kafamdaki şapkanın tereğine bastırıp yüzümün önüne düşmesini sağladı. "Ben 19 yaşındayım, sen 13 yaşındasın."

Kolunun altından kurtulup gitmeye çalışsam da kollarını daha çok sıkıp çıkmamı engelledi.

"Kızma hemen güzelim ya." dedi kafama öpücük kondururken.

"Sen Sema Sultan'a nasıl açıklayacağını düşün o kaşı..."

"İrem dövdü derim. Eline sağlık, çok iyi yapmış der."

Kıkırdayarak yürümeye devam ettik. Dağraların stüdyoya çevirdiği kömürlüğe indiğimizde Ceren hızla ilk yardım çantasını getirdi.

"Gel buraya aptal çocuk..." dedim elimdeki gazlı beze tentürdiyot dökerken. "Kaşını temizleyelim."

Koltuğun önünde diz çöküp kafasını benimle aynı hizaya getirdi. Elimi korkarak kaşına doğru götürdü.

"Acıyor mu?"

Gözlerini gözlerimden ayırmadan gülümseyerek kafasını iki yana salladı.

"Senin yaptığın hiçbir şey canımı acıtmaz."

"Yalancı." Alayla gülüp elimdeki bezi biraz bastırdım.

"Şapka yakışmış."

"Hep takıyorum Dağra."

"Bugün daha güzel geldin." dedi gülerek.

"Gözüne mi vurdular acaba senin?" Parmağımla üç yaptım. "Bu kaç?"

Gözlerini ayırmadan gülmeye devam etti. 

"4 mü?"

"Dedim bak gözüne vurmuşlar senin..."

"Sana güzel demek için birinin gözlerimi açmasına ihtiyacım yok."

"Keşke çenene vursalardı..." dedim elimle ağzına vururken. "Çenenin kapanmaya ihtiyacı var ama."

"Utanma hemen bebek." dedi koltukta yanıma oturup beni kendine çekerken.

"İrem?"

İlke'nin omuzlarımdan sarsmasıyla kendime geldim.

"Efendim?" 

"Daldın gittin yine." dedi Özgür gülerek.

"Aklıma bir şey geldi." dedim umursamazca.

Acaba Dağra'yla görüşüyorlar mıydı? Yoksa araları hala kötü müydü?

Özgür içimi okumuş gibi bana kaçamak bir bakış atarak konuştu.

"Geçenlerde Dağra ile buluştuk. Buraya gelmeyi planlamıştık ama film çekimleri varmış, yoksa gelecekti o da."

İlke bana bakıp Özgür'e döndü.

"Dağra'yı da özledim. Hayırsız uğramıyor bile buralara."

"Yoğun çocuk. Konserler, film çekimleri..."

"Yani ama insan bir arar sorar."

"İrem, sen?" dedi Özgür bana dönerken.

"Ben ne?"

"Sen özledin mi Dağra'yı?"

Evet. Hem de köpek gibi.

Telefonumun çalmasıyla evrene teşekkür edip İlke ve Özgür'ün yanından kalktım.

"Efendim anne?"

"Napıyorsun anneciğim?"

"Sahildeyiz. Özgür geldi. Onunlayız."

"Ay Özgür oğlum mu geldi? Selam söyle çok. Yemeğe gelsin gitmeden."

"Söylerim annem. Hadi görüşürüz. Yat sen uykun geldiyse, ben geç kalırım biraz."

"Tamam anneciğim. Dikkat edin."

"Öptüm." dedim telefonu kapatırken.

İlke ve Özgür'ün yanına döndüm.

"Annem çok selam söyledi Özgür. Yemeğe de gelsin diyor."

"Oh Yeliz Sultan'ın yemekleri... Yarın sizdeyim."

"Siz oturacak mısınız?" dedim yerdeki çantamı alırken. "Ben bugün biraz yoruldum eve geçeceğim."

Özgür ve İlke napacaklarını anlamak için birbirlerine baktıklarında gülümsedim.

"Siz oturun biraz daha. Hadi iyi geceler. Yarın görüşürüz yine."

Çantamı omzuma atarken yürümeye başladım. 

Ayağımdaki sandaletleri çıkarıp ayaklarımı soğuk deniz suyuna soktum. Çok seviyordum sahilde yürümeyi. Gecenin bu saatinde çok fazla insan olmazdı. İçen arkadaş grupları dışında... Biraz daha yürüdükten sonra dalgaların ulaşamadığı kumun üzerine oturup ayaklarımı uzattım. Dalgalar arada ayaklarıma kadar çıkıyordu. Ellerimi iki yana koyup gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

"Gökyüzünde kaybolmak huzur verebilirdi belki
Yıldızlar anlatsa onları dinlerdim..."

"Güzel bir şarkı vardı rüya gölgesinde çalan, adı neydi?
Aslında şarkı değil güzel olan sendin..."

*düzenlendi*

LAVANTA | STABİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin