"Bırak beni." dedim çırpınırken. "İndir beni Dağra!"
"Sus artık İrem. Cırlama kulağıma."
"Avazım çıktığı kadar bağırırım!" Gözlerimi gözlerine kitlerken. "Taciz ediliyorum diye. İç çamaşırlarımlayım, açıklayamazsın da kendini."
"Hohlama yüzüme ya, rakı kokuyorsun kızım. Ayrıca sen iyice kurnaz bir şey olmuşsun." dedi yere indirirken. "Giyin hadi."
"Bakma yüzüme bön bön." dedim üzerime tişörtümü geçirirken. Üzerimi giyindikten sonra çantamı da alıp Dağra'nın ters yönüne doğru yürümeye başladım.
"Nereye gidiyorsun?"
"Senden uzak herhangi bir yere!" Önümdeki taşa takıldığımda sinirle küfür ettim. "Dağını taşını sikeceğim şimdi!"
"Her sarhoş olduğunda şarkılarımı söyler misin?" Kaşlarımı çatarak yüzümü ona döndüğümde sırıtarak yüzüme baktı. "Rüya&Gerçek söylüyordun."
"İçen benim de sarhoş olan sensin herhalde. Hayal mi görüyorsun Dağra?"
Gülmeye devam ederken bana doğru adımlamaya başladı.
"Yaklaşma." dedim sinirle elimi sallarken. "Neden geldin ki sen zaten?"
"Gideyim mi?"
"Git!" dedim yüzüne mimiksiz bakmaya devam ederken. Gitme.
Bir şey demeden arkasını dönerken gitme diye bağırmak için ağzımı açsam da kelimeler boğazımda düğümlendi.
Olduğum yere çöküp dizlerimi karnıma doğru çektim.
Neden geldin Dağra neden?
Derin derin nefes alarak kalp atışlarımı dengeye sokmaya çalışıyordum.
Aptal kalp neden atıyorsun onu görünce? Neden heyecanlanıyorsun?
Sessizlikte yükselen telefon sesimle başımı dizlerimden kaldırmadan sinirle elimdeki telefonu kumların üzerine fırlattım.
"Çalma amına koyayım çalma!" Kulaklarımı kapatıp zil sesini duymamaya çalıştım.
"Benimle İlke, bir şey yok. Merak etmeyin. Yeliz Teyze'yi idare edersiniz. Hadi görüşürüz."
Dizimdeki başımı kaldırıp kulağından telefonumu çeken Dağra'ya baktım.
"Niye gitmedin? En iyi özelliğini de kaybettin sanırım."
"Kavga mı etmek istiyorsun?" dedi yanıma çökerken.
"Sence de buna hakkım yok mu?" Cevap vermeden poşetteki soğuk kahveyi çıkartıp uzattı. "İstemiyorum içmek."
"Ayılman gerekiyor."
"Sarhoş değilim zaten."
"Ben de Namık Kemal."
"Yanımda olsaydın soğuk kahvenin midemi bozduğunu bilirdin. Kusarım içersem."
"Ayılmana yardımcı olur işte."
"İçmeyeceğim amına koyayım. İç-me-ye-ce-ğim."
Kendi kendine söylenirken poşetten sigarasını çıkarttı.
"Neyle geldin?"
"Motor."
"İnşallah üzerine kusarım motorda." dedim ayağa kalkarken. "Hadi kalk."
"Nereye gideceğiz kızım?"
"Sema Teyze'yi sevmeseydim o kadar güzel bir cevap verirdim ki buna."
Dağra gözlerini belerterek motora doğru yürüdü. Motora bindiğinde arkasına binip beline yavaşça elimi koydum.
Motoru çalıştırırken sırtına kafamı koydum. Kokusu... Kendine gelmek zorundasın İrem. Neden bu motordasın şu an? Bu kadar çabuk mu bırakıyorsun kendini ona. Yine gitsin diye mi?
Dağra motoru durduğunda kafamı çekip motordan indim. Arkadaki poşetleri alıp yeşilliklerden içeri doğru yürümeye başladım.
Kayaya oturup poşeti yanıma koydum ve içindeki biraları çıkarıp Dağra'ya uzattım.
Elimdeki biraya bakarken alayla güldüm.
"Bira zevkin bile değişmiş."
"Tekelde başka kalmamış. Merak etme hala aynı birayı içiyorum."
"Merak etmiyorum." dedim Güvercinada'ya bakarken. "Saçlarını kestirmişsin."
"Evet. Sen kısa saç seversin." dediğinde cevap vermedim. "Neden bağırıp çağırmıyorsun?"
"Dağra kendimle o kadar çok savaşıyorum ki seninle savaşmaya gücüm yok benim."
Dağra dediğime cevap vermemişti. İkimizde konuşmuyorduk. Sadece birbirimizin nefes seslerini duyuyorduk. Gelen bildirim sesiyle telefonumu elime aldım.
İlke: İyi misin?
İrem: Çok!
İlke: Geleyim mi?
İrem: Yok.
İrem: İyi geceler.
"Ben moralim bozulduğunda hep buraya geliyorum." dedim sessizliği bozarak. "Her gelişimde, dilediğim tek şey şu kayanın tepesinde oturman ve bunu her dilediğimde kendimden nefret ediyorum."
Cevap vermediğinde konuşmaya devam ettim.
"Neden Dağra?" Sesim titremeye başlamıştı. "Neden bir anda çıktın gittin tek kelime etmeden?"
Daha fazla tutamadığım hıçkırıkla ağlamaya başlarken Dağra kayada biraz daha kayıp elini omzuma koyup beni kendine çekti.
Kendimi geri çekmeye çalışırken daha da sıkı tutup engelledi.
"Dağra yapma..." dedim titreyen sesimle. "Lütfen..."
"Şşşt." dedi omzumdaki elini yavaş yavaş oynattı.
"Hatırlamıyordum ben seni. Unutuyordum neden geldin? Neden geliyorsun Dağra? Neden altüst ediyorsun her şeyi?" Hatırlıyorum seni, unutamıyorum ki. Keşke hep gelseydin. Keşke hiç gitmeseydin. Senden gelen altüste bile razıyım. Nefret ediyorum kendimden. Bana kendimden nefret ettiriyorsun Dağra.
Hıçkırıklarımla karışık ağlamam kuvvetlenirken Dağra daha sıkı sarıldı. Konuşmuyor sadece nefes sesini duyuyordum. Bir de hızlı hızlı atan kalbini...
"Hala lavanta gibi kokuyorsun..."
*düzenlendi*