じゅうさん • The sinner who meets God

601 80 65
                                    

Düştüğün yollara bakıyorsun.
Kendi kafesini ellerinle çiziyorsun.

Sue (Melek)

Mutlu sonlar gerçek hayattada olurdu. Sevdiğiniz ilk insan değil belki ama son insan sizin ömrünüz olurdu. Mutlu sonunuza ulaşır, yeni mutluluklar bulmak için başka bir hayata başlardınız.

Başka bir hayata başlamayı çok isterdim.

İnsanlar bencildi. Ellerinde, isterse yapabileceği sonsuz güç vardı fakat hâlâ kendilerini ve çevrelerini imkansız diyerek kandırırlardı. Onlar bencildi. Yeni bir sayfa açmak veya hayatına yenilikler katmak onlar için çok kolayken daima yalnız kalmayı, defter sayfalarını siyaha boyamayı tercih ederlerdi. Kurtulmak istediklerinde ise yeni bir defter almayı veya beyaz bir kalem alıp siyah sayfaları en başından doldurmayı akıl etmezlerdi.

Bir zamanlar neden diye sorardım kendime. Neden, insanlar bu kadar aptal ?

Şimdi fark ediyordum ben her şeyi. Şimdi anlıyor, bir başıma cevaplıyordum sorularımı. İnsanların kalpleri vardı. Duyguları. Sevgisi. Nefreti. Durmak bilmeyen düşünceleri. Tüm duyguları bir arada yaşıyor, o duygular ile büyüyorlardı.

Beyaz kalem ile siyah sayfaları doldurmayı seçmiyorlardı çünkü çoktan yazacak inançları inciniyordu. Öyle yaralanıyorlardı ki, en değer verdiği şeylere artık uzanamıyorlardı. Bazıları saçlarını kesiyordu, bazıları ise kanatlarını. Feda ediyorlardı acıları için değer verdiklerini.

Dudaklarımı ısırdım. Tırnaklarımı avuç içlerime batırdım. Nefes almaya çalıştım. Kendimi kandırmaya çalıştım. Boğazımdan küçük bir hıçkırık yükseldiğinde ise koşmaya başladım boş sokaklarda. Durmadım. Durduramadım çığlıklarımı.

Çölde, göl bulamayacağımı bile bile koşmuştum ben. Tepeleri aşmış, yokuşlardan yuvarlanmıştım. Neden ağlıyordum ki ? Neden yıpranmaya izin veriyordum kendime ? Hiç bir zaman gerçek olamayacaktık ki biz.

Fantastik romanın baş kahramanına yardım eden doğaüstü canlıydım ben. Yuta, romanda benim sayemde yolunu bulacak, bulduğunda ise yok olacaktım yanından. Beni ne o baş kahraman yapabilirdi, ne de ben kendimi. Savrulur dururduk o romanda.

Ne yazık. Savrulmaya zamanımız bile yoktu.

Ne zaman aşık olmuştum ona ? Ne zaman küçük bir kalp filizlenmişti sol yanımda ? Nasıl başarabildin bunu Yuta ? Nasıl aşık edebildin beni kendine ?

Bir taşa takılıp dizlerimin üzerine düştüm. Bomboş yolda, ayağa kalkmaya çalışacak gücü bulamayarak içim çıkana kadar ağladım.

Tekrar gözlerimin önüne geldi o sahne.

Seulgi Yuta'yı öpüyor, Yuta hareket dahi edemiyordu. Johnny ve ben ise onları izliyorduk. Seulgi, Yuta'dan ayrılana kadar onları izliyor sonra da, Johnny'nin yavaş adımlarla gidip Seulgi'ye bağırışına tanık oluyordum.

Kollarım birbirine bağlı aşk üçgenine bakıyordum. Yuta'yı izliyor, Johnny ile kavgaya tutuşmuş birbirlerine bağırıyorlardı. Ne dediklerini duymuyordum bile. Sadece Yuta'yı izliyordum. Arkamdan Yeri geldiğinde bir hayret nidası çekiyor sonra ise bana destek olmak amacıyla hafifçe elini omzuma koyuyordu. Mark ve Jaehyun'da şaşkındı. Öylece kalakalmışlar, olanları seyrediyorlardı. Bir tek Taeyong bu ikilinin arasına giriyor, onları bahçenin iki yanına savuruyordu.

Takane no hana | YutaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin