にじゅうさん • The Goddess of Purgatory in Pain

412 50 22
                                    

Yıllarımız olmadı.
Birbirimize doymadık.
Ayrıldık. Öldük.
Ama nefes aldık.
Alacağız da.
Günlerce.
Aylarca.

Yıllarca.

Kızın yüzü solgundu.

Beyaz cildi ışıltısını kaybetmiş, göz altlarındaki morluklar iyice belirginleşmişti. Yatağın içinde öylece yatarken Lucas onu izlemeye dayanamıyordu. Ne zaman o güzel yüze baksa içi kan ağlıyor, öfke ile doluyordu.

İki hafta geçmişti. Sue, acılar içerisinde Dünya ve Gökyüzünün dengesini darmaduman edeceği günden bu yana asla uyanmamıştı. Yarattığı fırtınalar ve depremler ancak gücü onu uzun bir uykuya daldırdığı sırada son bulmuştu. Lucas hâlâ o narin bedeninin içinden akan gücü, alnında çıkan o Tanrıça izini hatırladıkça hem şaşırıyor hemde korkuyordu.

Lucas, kız kardeşinin işlediği günahtan haberi olur olmaz Tanrının onun canını yakacağını biliyordu. En kötü sonunun idam olacağını tahmin etse de, Lucas buna izin vermeyecek, Sue'yi bu durumdan kurtaracaktı. Ancak öyle olmamıştı. Hiç bir planı Sue'yi aşkından vazgeçirememiş, insan hayatında günahlarla yaşamasını durduramamıştı.

Kız kardeşi o adama çok âşıktı. Tüm ruhu o adam için her şeye katlanırken Lucas bunun bir delilik olduğunu düşünmüştü. Fakat Lucas, kız kardeşinin yüzünde ilk kez gerçek bir gülümseme ve mutluluk gördüğünde tüm düşünceleri değişmişti.

Neden aşk yasaktı ? Neden kalbimizin olması acı vericiydi ? Neden bu mutluluğu engellemek asıl günah sayılmıyordu ? diye çok düşünmüştü Lucas. İçten içe ona öğretilen şeyler yüzünden içsel bir kavgaya girse de, her düşüncenin sonunda Sue'nin bir suçu olmadığını biliyordu.

Bu yüzden Lucas, Tanrı ile konuşmaya çalışmıştı. İkisininde değer verdiği kadın için, onun yaşaması ve mutluluğu için konuşmaya çalışsa da hiçbir zaman Tanrı onun gibi düşünmemiş aksine Sue'ye, en güvendiği sağ koluna idamı yakıştırmıştı.

Lucas o günü hatırlayınca yumruklarını sıktı. Tanrının ciddi bir ses tonuyla kız kardeşinin düşürüleceğini söylerken nasıl sakin kalabildiğine bazen o bile şaşırıyordu. Ancak sakin kalması onun için büyük bir avantaj olmuştu. Hiçbir şey şüphelendirmeden, idam gününün geleceğini bilerek Lucas gizlice görevine bir son vermiş ve Lucifer'a, yani cenetten düşen ilk meleğin yanına gitmişti.

Lucifer bir melekti. Eskiden Tanrının en güvendiği kişi o iken, ilk günahı gerçekleştiren düşürülmüş melek -yani artık şeytandı.

Lucifer, Lucas'ı iyi karşılamamıştı elbet. Beyaz kanatları olan bir meleğin cehennem sınırlarına giriş yapmasını ne kadar normal karşılayabilirdi ki ? Lucas ona bir anlaşma teklif etmişti. İlk önce Lucifer'ın ilgisini çekebilmek için Sue'nin hikayesini anlatmış daha sonra ise kendini feda ederek bir anlaşma sunmuştu ona.

"Kardeşimi bu idamdan kurtar. Onu yaşat. Sevdiğiyle beraber uzun bir ömür yaşamasını sağla. Eğer bunları yaparsan Tanrının en yetenekli kulu artık sana hizmet edecek." demişti ona Lucas. Lucifer onun bu cesaretine ve gözü pekliğine hayran kalmış, pişkince sırıtmaya başlamıştı.

Takane no hana | YutaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin