''Nereye baksam yalan, kime güvensem ihanet!
Ben Arsen HÜRŞAH. Tıpkı ünlü başkomiser Agâh HÜRŞAH aynı zamanda benim babam gibi ben de bir polisim. Daha doğrusu polistim. Kimliğimi elimden aldıkları gün birdaha onu asla geri edi...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bu sabah kardeşim Kevser tepemde zıplayıp beni uyandırdıktan sonra 'Babam nerede kıvırcığım?' sorusuna 'Bu saatte hep anneme gider.' cevabını verince ceketimi alıp arabama binmiş ve babamın yanına, yani annemin mezarına gelmiştim.
Amacım babama dün gece neden gizlice rahmetli annemin bodrum katındaki korkunç, eski kitap odasına girdiğini ve orada yıllardır ne işler çevirdiğini sormaktı. Ancak annemin boş, anıt mezarının başında babam yerine hiç tanımadığım elli'li yaşlarda bir adam görmüştüm. Doğrusu bu adam bana bir yerlerden tanıdık geliyordu ama çıkartamıyordum. Sonunda şaşkınlığımı üzerimden atıp ona yaklaşmaya karar vermiştim ki 'Affedersiniz!' sözümü duyar duymaz telaşla ayaklanıp benden koşar adım uzaklaşmıştı.
İşte tam da o an, kısa bir süre hatta öyleki saliseler kadar kısa bir süreliğine göz göze geldiğimizde bu adamı daha dün Ayşe Teyze ile lavanta çayı eşliğinde incelediğimiz fotoğraf albümünde gördüğümü anımsamıştım.
Ayşe Teyze'nin tozlu, kara kaplı ve büyükçe fotoğraf albümünde mahallenin geçmişten günümüze bütün değişimleri ve önemli olayları ölümsüzleştirilmiş zibilyonla fotoğraf vardı.
Adamın peşinden gitmek yerine mahalleye dönüp adamı Ayşe Teyze'ye sormaya karar vererek tekrar arabama atladım. Mahalleye vardığımda yine aynı enfes lavanta kokularını duydum. Ancak bu kez yavaş yavaş yürüyüp, lavantaları derince solumak yerine hızlı adımlarla Ayşe Teyzenin koyu sarı, yer yer çizilmiş ve karalanmış, eski, demir bahçe kapısından içeri girdim.
El işi olarak yapılmış ve eski olduğu çok belli olan değerli ahşap kapıyı iki kez tıklattım. Bir dakika geçmesine rağmen ses seda yoktu. Daha fazla sabredemeyerek mütemadiyen kapı tokmağını aşağı yukarı hareket ettiriyordum. Sonunda o kadar sinirlenmişim ki az kalsın kapı tokmağı yerinden çıkacakken kafama bir not kâğıdının düşmesi ile tokmağı rahat bıraktım ve ayağımın ucuna düşen avucum kadar ufak not kağıdını eğilip yerden aldım.
Kâğıtta ''Memleketime gittim. Bir haftaya döneceğim.'' yazıyordu. Dün bana bir seyahate gideceğinden hiç bahsetmemişti. Hiç yola çıkacakmış gibi de durmuyordu oysa. Dün gece yarısına kadar oturup albümü incelemiştik. Benim o albümü almam gerekiyordu. En azından mezarlıkta gördüğüm adamın albümde gördüğüm adam ile aynı olup olmadığına emin olmalıydım.