''Nereye baksam yalan, kime güvensem ihanet!
Ben Arsen HÜRŞAH. Tıpkı ünlü başkomiser Agâh HÜRŞAH aynı zamanda benim babam gibi ben de bir polisim. Daha doğrusu polistim. Kimliğimi elimden aldıkları gün birdaha onu asla geri edi...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Mor lavantaların kokusu her adım attığımda genzime doluyor. Benim büyüleyici bulduğum bu ferah koku aynı zamanda zihnimde bana bazı anılarımı hatırlatıyor. Asya, Merve ve Maral ile top oynadığımız günler... Akşam saat 17.30'u vurduğunda ufak, beyaz balkondan kızını çağıran Evrim teyzenin ince sesi ve muhteşem diksiyonu...
Maral'ın annesinden bahsediyorum. Sekiz yıl edebiyat öğretmenliği yapıp hamile kalınca çok sevdiği işinden kızı için vazgeçen emekli sayılabilecek Evrim teyze hiç şaşmazdı. Her gün tam saat 17.30'da renkli, çiçekli kumaştan ve dizinin hemen altında biten elbisesi, sarı mı bej mi demeliyim kestiremediğim uzun saçları ve her zaman muhakkak taktığı koyu mavi yine çiçekli bandanası ile balkonuna çıkar ve kızı Maral'ı akşam yemeğine çağırırdı.
Melek kalpli bir kadındı Evrim teyze. Maral ise annesinin sözünü hiç ikiletmeyen o sayısının neredeyse yok denecek kadar azınlıkta olduğu uslu çocuklardandı. Annesi çağırdığı an hemen ''Peki anneciğim.'' diyerek lila, demir bahçe kapılarına yönelir ve evine girerdi.
Hemen Maral'ların çarpraz karşısı ve bizimde sağ taraf bitişiğimiz olan neredeyse yıkılmak üzere gecekondu. Şimdi yeri bomboş bir arsa. Ama o zamanlar tahtadan kapısı ve demirleri yer yer kırılmış ya da sökülmüş iki ufak penceresi ile bizim güzel ve huzurlu sayılabilecek Dedebalı mahallemizde oldukça abes duruyordu. Safiya teyzenin çaresiz, siması geldi aklıma. Hemen sonrada o bağ evinde gördüğümüz cansız bedeni. Yıllar önce yakartop oynarken tutupta gelecekte bunları yaşayacaksınız deselerdi asla büyümek istemezdim.
Maral gitsede oyuna devam ederdik. Takribi yarım saat falan sonra ayakları çarpraz yürüyen Hasan amca elinde birası ile mahalle başında görününce Asya koşarak uzaklaşırdı hemen. Evine annesinin yanına kaçardı. Biz ise Merve ile birbaşımıza kalırdık. Taki Merve'nin annesi gibi doktor olan babasının siyah AUD'si gelipte bizim diğer bitişiğimiz olan iki katlı, içerisinde birkaç ceviz ağacı ve bir salıncağın olduğu kocaman bahçeli, kırmızının en koyu tonuna boyanmış ve belki de mahllenin en güzel evi denilecek evin önüne parkedilene dek.
Herkes evine dağılınca çaresiz bende topumu alıp evimize girerdim. Babam hiçbir zaman evde olmazdı. Annem biz uyurken babamın eve geldiğini, uyanmadan önce de işe gittiğini söylerdi hep. Babam ile birlikte masaya oturup yemek yediğimiz günler on sekiz yılımı geçirdiğim bu evde oldukça nadirdir. Evde olduğu zamanda da sinir bozucu telsiz sesleri eşliğinde yerdik yemeğimizi. Her an çıkıp gidebilirdi evden. Bir polisin mesai saati asla yoktur. Yürürlükte on iki saat olduğu yazsa da özellikle bir cinayet büro polisi iseniz, -tıpkı benim ve babam gibi- yedi yirmi dört çalışma saati içerisindeyim mantığı ile yaşarsınız.