Bölüm 3Titrek bir nefes verdi. Zihni kendi karmaşası içinde boğulmuş gibiydi. Şu kısa zaman diliminde yaşadıklarının bir şaka olduğunu ve birazdan Sabine ve Rose'un ortaya çıkıp ''Sürpriz!'' diye bağırmalarını o kadar içten diledi ki...
Gözlerini kapadı. Bir süre sonra açtığında karşısındaki adam silahını indirmiş, kendisini incelerken buldu.
Adam otuzlarında olmalıydı. Açık kumral saçları geriye doğru taranıp ensesinde bağlanmıştı. Beyaz gömleğinin sol üst kısmında hala kanamakta olan yarası kıyafetinin rengini hızla tatlı bir kızıla boyamaya devam ediyordu. Diğer denizcilerden farklı olarak günümüze uyabilecek derecede bileklere kadar gelen siyah ve tozlanmış pantolona ile çizmelere sahipti.
''Öylece dikilecek misin? Kimsin diye sordum, cevap ver!"
Julia adamın silah tutan elinin gerildiğini görünce korkuyla karışık konuştu. ''Julia. İsmim Julia Gordon.'' Adamın anlayabileceği bir aksanla konuşuyor olmasına şükretti.
''Fahişe misin?''
Adamın normal bir şeymiş gibi sorduğu soru karşısında kızardı. Hayatında bu zamana kadar bir tek Brandon ile birlikte olmuştu. Üstelik bu mesleği yapmadığını belli edecek kadar da üsturuplu giyinmişti!
''Tabii ki de hayır!''
''O zaman ne işin var bu gemide?''
Keskin mavi gözleri öyle ürkütücü bir hal almıştı ki, Julia kendini geri geri yürürken buldu. Sonunda diz kapaklarının iç kısmı yatağa değdiğinde durabildi.
''Be-bilmiyorum!'' dediği an gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Görüşü bulanıklaşır ve hafızasını yoklarken adamın elindeki sandığı çekip almasıyla birlikte kendine geldi. ''Lütfen filikalara binip gitmeme izin ver.'' Adamın odadan çıkmak üzere arkasını döndüğü an ona yetişti ve kollarına yapıştı.
Şu ana kadar kendisine fiziksel olarak herhangi bir harekette bulunmayan tek kişiydi bu adam. O yüzden açıklamak istedi. Ona kesin deli gözüyle bakılacak, hatta belki de tımarhaneye kapatılacaktı. Ancak, anlaşılabilme ihtimali ağır basmıştı.
''Yemin ederim buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Mağaradaydık. Sabine ve Rose ile birlikte. Sonra sarkıtlar... Sanırım deprem oldu. Gözlerimi açtığımda buradadım.''
Adam şaşkın bir ifadeyle suratına baktı. Daha sonra üzerini baştan ayağa inceledi. Genç kadın korktu ve kollarını göğsünün üzerinde birleştirerek olabildiğince bedenini sardı. ''Şuan nerede olduğumu bile bilmiyorum.''
Genç adam bir süre Julia'nın suratına baktı, ancak onu incelemekten çok, düşünceli bir haldeydi bakışları. Bir süre sonra kararını vermişti. Üzerindeki gömleği çıkardı ve Julia'nın omuzlarına bıraktı. ''Şuan pasifikteyiz.'' geri çekildi. ''Gemi batmak üzere. Filikaların hepsi gitti.''
Hayal kırıklığına uğrayan genç kadın korkuyla gömleği omuzlarından aşağıya attı. ''Burada az kalsın başıma kötü şeyler gelecekti.'' gözlerini keskin bir şekilde adama çevirdi. Görünüşe göre adam bunu sempatik bulmuş olacaktı ki dudaklarının kenarı hafifçe kıvrılmıştı.
Bu hali, Julia'yı daha da sinirlendirdi.
''Senin ya da diğerlerinin fahişesi olacağıma kendimi denize atarım daha iyi.''
Adam yanıt vermedi. Kamaradan dışarı çıktı ve kalıntıların üzerinde Zafer kazanmış bir kaptanın gururuyla gerindi.
Julia eğildi ve gömleği eline aldı. Kaptan kamarasının paramparça olmuş merdiveninde dikilen genç adamın sırtı dikti gözlerini. Adamın konuştuğu andan itibaren kendinden emin tavrı ve sakinliği karşısında Julia'nın kanı dondu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korsan ile Deniz Kızı -TAMAMLANDI-
General FictionZAMAN SERİSİ 1. KİTAP ~ Julia Gordon, üniversiteden arkadaşları Sabine Wealer ve Rose Everdeen ile Dublin'i ziyaret ederler. Eski pagan inancına ait bazı kalıntıların Dublin'den sadece birkaç kilometre uzakta olduğunu ve görmek için can attığını sö...