Bölüm 7

1.6K 129 18
                                    


Bölüm 7

Julia hevesle kahinin karşısındaki mindere oturdu. Sırtını dikleştirerek mumların titrek ışıkları arasında kadının kömür karası gözlerine baktı. ''Madem aklımı okuyorsun, o zaman neden burada olduğumu da biliyorsundur.''

Ukala tavrı karşısında kahin gülümsemekle yetindi. ''Ama bir çözüm bulamadın ki karşımdasın.''

Kahin'in resti karşısında afallayan genç kadın ''Başka çarem yok.'' dedi. ''Sabine ve Rose'un nerede olduğunu, iyi olduklarını bilmek istiyorum!'' Yetim olan biri için arkadaşları aile demekti. Ve şimdi onlardan ayrı, nasıl olduklarını bilmeden yaşamak kadar yıkıcı bir şey yoktu.

Dolan gözlerine baktı Kahin. Ona istediği cevapları vermekten daha fazlasını gösterecekti. ''Önce sakinleşmen gerek. Kafanın karışık olduğunu anlayabiliyorum, ancak bu yolculuk senin ruhunun görevlerinden biriydi.''

''Ruhum mu?'' Julia kaşlarını çattı. ''Neden bahsediyorsun? Bu- burada bulunmamın bilimsel bir açıklaması olmalı! O tapınakta bir nevi gizli bir zaman makinesi vardı, belki de bu yüzden buraya geldim!''

''Tekrar söylüyorum, Julia. İnkar etmen ona içten içe inanmadığın anlamına gelmez.''

Julia inanmak istemiyordu.

''Her ruh, insan bedeni formunu aldığında yaradan ile arasına dünyevi işleri koyar, ondan uzaklaşabilir. Ancak bu, dünyada gerçekleştirmen gereken görevlerin ve anlaşmaların olduğu gerçeğini değiştirmez.'' Kahin önündeki desteleri karıştırdı ve içinden üç kart çıkardı. Kartların arka yüzü altın işlemeli kare ve dikdörtgen şekillerin iç içe geçmiş hallerinden oluşmaktaydı.

''Sen ve arkadaşların boşuna bir araya gelmediniz. Hepinizin görevleri doğrultusunda geçmişe gönderildiniz. Önceki hayatlarınızda çektiğiniz acı ve kaosun tamamlanmasıyla birlikte yeni bir döngü için gönderildiniz.''

''Ne döngüsü? Neden bahsediyorsun?''

Kahin önündeki ilk kartı açtı. Julia şaşkınca karta baktı. Çünkü bu ilüstrasyon, mağaranın tavanında gördüğü resimle aynıydı.

Bir deniz kızı kıyıdaki kayalıkların üzerine oturmuş, çoktan yelkenleri açmış olan geminin ardından bakıyordu.

''Bu-bu ben miyim?''

Kahin gülümsedi. ''Buna sen karar vereceksin. Önünde iki seçenek var. Ya ruhunun isteklerini yerine getirir ve görevini tamamlarsın-''

''Ya da?''

''Ya da sana vereceğim iksiri dolunayda; beş gün sonra içer ve kendi zamanına dönersin.'' Doğruldu ve kartları desteye tekrar koydu. ''Kendi zamanına dönmek için kararlı olmalısın, aksi takdirde iksir işe yaramaz.''

Masanın altındaki sandığını çıkardı ve içinde türlü türlü iksirlerin olduğu şişeyi karıştırdı ve bulduğu gök mavisi renkteki iksir şişesini Julia'nın ellerine tutuşturdu.

''Şimdi git.''

Julia iksiri eteğinin gizli cebine koyduktan sonra dışarı çıktı. Daniel'ı onu sokağın karşısındaki duvara yaslanmış, sabırsız bir halde beklerken buldu. Julia'yı görür görmez doğrulup koşarak yanına gelen yaşlı denizci ''Onu gördün mü? Konuştun mu? Nasıl biri?'' gibi soru bombardımanına tuttu.

Julia durdu ve Daniel'a baktı. ''Sakin ol, Daniel. Evet gördüm!''

Daniel'ın sevinçten gözlerinin parladığına yemin edebilirdi! ''Ne söyledi?''

İşte burada sözcüklerini çarpıtması gerekiyordu. Ona gelecekten geldiğini ve bu yüzden kahinle görüştüğünü söyleyemezdi. Aksi takdirde, cadı olmakla suçlanıp çarmıha gerdirildikten sonra yakılabilirdi. O yüzden ''Hastalığım için bana ilaç yazdı.'' dedi.

Daniel hayal kırıklığıyla başını öne eğdi. Yürümeye devam ettiler. Fakat yaşlı denizci tatmin olmadı. ''Kahin'in hastalara bakmadığına yemin edebilirim, senin ne hastalığın var ki?''

Israrı karşısında kekeleyen Julia ''Aa- ıhmm şey, çocuğum olmuyor.'' dedi.

''Ah, gerçekten mi?'' öne atılan yaşlı denizci, ondan beklenmeyecek çeviklikte kollarını genç kadına sardı. Şaşkınca kendisine sarılan adama bakan Julia'ya ''Çok üzgünüm, Miss.'' diyerek geri çekildi.

Julia teşekkür ettikten sonra otele döndü. Akşam yemeği odasına getirilmişti, genç kadın Connor'ın nerede olduğunu sordu. Tüm gün onun yüzünü görememenin hoşnutsuzluğu içindeydi. Yardımcı ona henüz gelmediğini söyleyince suratı asık bir şekilde yemeğini yedi.

Hava çok sıcaktı. Üstelik denizde geçirdiği saatler sonucunda vücudu yanmıştı. Üzerini çıkarıp sadece geceliğiyle kaldı. Odaya bıraktıkları ibrikten havluyu suyla ıslatıp yüzünü ve boynunu sildi.

Güneş kremi bulabilir miydim?

Umutsuz hayallere kapılmaması gereken yanına uydu ve olanla yetinmeye karar verdi. Aynı şeyi Connor için de yapmalıydı, ancak bu gece onunla konuşacak ve gerçeği anlatacaktı.

Tam uyumaya hazırlanırken Connor kapıyı çalmadan girdi. Genç kadın yerinde sıçradı ve elini korkudan atan kalbine götürdü. ''Sen miydin?''

Gülümsemesi Connor'ın içine işledi. O da karşılığında ''Rahatsız etmiyorum ya?'' diye sordu.

Julia onun bu tatlılığı karşısında ayağa kalktı ve kapıda duran adamın elini tuttu. ''Hayır, elbette. Gel içeri.'' diyerek onu çekiştirdi.

Beraber yatağın üzerine oturduklarında Connor uzandı ve Julia'nın önüne düşen saç tellerini kulağının arkasına itti. ''Bugün seni görmeseydim eğer gözüme uyku girmeyecekti.''

Julia kızardı. Kendisi de aynı şekilde düşünüyordu, ama Connor'ın acele ettiği inancına kapılmıştı. ''Beni tanımıyorsun, Connor.''

Küçük çocuklar gibi omzunu silkeledi. ''Hissediyorum, Julia.'' Genç kadının elini tuttu ve tam kalbinin üzerine götürdü. ''Kaderimde seninle karşılaşacağımı biliyordum ve sen,'' kafasını eğmiş olan Julia'nın gözlerine bakması için çenesinden nazikçe tutup yönlendirdi. ''Karşımdasın.''

Julia nefes almakta zorlandı. Kalbi tekledi. Ona bu kadar güzel sözler söyleyen adam ile aynı zamandan olmamak onu kahretti. 

Neden iki bin yirmi yılında karşıma çıkmadın? Neden gitmem gereken bu zamanda buldum kalbimin diğer yarısını?

''İnkar edemem.'' itirafı kısa, ama etkili oldu. Connor'ın dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. ''Ama sana söylemem gereken bir şey var.'' Dikkatli bakışları genç adamı incelerken temkinliydi.

Julia'nın aksine genç adam dinlemek istiyordu. Hikayesini tamamlaması gerektiğini ve bunun ona da iyi geleceğini hissediyordu. Ellerini avuçlarının arasına alan Connor ''Anlat bana.'' dedi.

Sözcükler birer birer dudaklarından dökülürken düşünmedi. Eğer düşünseydi, onun kendisinin deli olduğu varsayımında bulunduğuna kendini inandırır, ayrıca ondan uzaklaşır korkusu ile hiçbir şey söyleyemezdi. Akışına bırakmak, onun da kendisini gerçekten anlayacağına inanmayı tercih etti. Ki öyle de olmuştu. Connor, onu dikkatle dinliyor, yeri geldi mi sorular sorarak aklındaki boşlukları dolduruyordu.

Hikayesi bittiğinde derin bir nefes verdi. Üzerinden büyük bir yükün kalktığını hissetti. Yine de gözyaşlarını zaptedemedi. Anlaşılmak istiyordu. Özellikle de değer verdiği bu adam tarafından.

''Julia'' ismi ağzından bir dua gibi çıkmıştı. ''Sana inanıyorum ve eğer geri dönmek istiyorsan,'' yutkundu. Onun için bunu söylemek çok zordu, fakat bunu sevdiği kadın için yapmalıydı. ''Sana yardım edeceğim.''

Julia, adamın yüzünü inceledi. Gerçekten gitmek istiyor muydu, emin değildi. Bunu çözmek için tam beş günü vardı.

Ancak bu gece ne istediğini biliyordu. Uzandı ve Connor'ın yüzünü avuç içlerinin arasına aldı. Gözlerindeki acıyı kalbinde hissetti ve bu onu daha da üzdü.

Kalbinin sızlamasını hissetti ve çaresizce fısıldadı. ''Beni öyle öp ki, nerede, hangi zamanda olduğumuzu unutalım.'' 

Korsan ile Deniz Kızı -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin