Bölüm 2

2K 153 29
                                    




Bölüm 2

Julia sarsıntının hala geçmediğini fark etti. Korkuyla başını daha sıkı sardı, ancak ardından gelen dalgaların sesi ve rüzgarın esintisiyle birlikte kurtulduğunu sandı.

Kafasını kaldırıp etrafına bakındı, anlamlandıramadı önce nerede olduğunu. Bunun olmasının imkansızlığını söyleyen mantıklı yanı gördüklerini sindirmeye çalıştı.

Bir geminin kıç kısmındaydı.

Telaşla ayağa kalktığında sarsıntı yüzünden dengesini kaybetti ve düştü. Etrafına bakındığında kimsenin olmadığını gördü.

Bu Julia'yı daha da telaşlandırdı. Koskoca ve nedense ahşap gemide -bu devirde ahşap gemi kim kullanırdı ki?- yapayalnızdı.

Burnuna dolan keskin tuz kokusu ile martıların kulak tırmalayıcı sesi birleştiği sıra bakışlarını ufka doğru uzattı. Gün yeni yeni ağarıyordu. Tombul martıların geminin yelkenleri üzerinde cirit attığını gördü ve bakışlarını diğer tarafa çevirdi.

Civarda kendilerinden başka bir gemi göremedi.

''Neredeyim ben?'' diye mırıldandı.

Korkmuştu. Çünkü birkaç dakika önce sarsılıp tuzla buz olan sarkıtların arasında kaldığına yüzde yüz emindi. Telefonu parçalanmış ve çantasını kaybetmişti. Belki gemidekiler uyuyor, diye düşündü. Eğer durumunu yani bir yanlışlık sonucu bu gemiye bindiğini açıklarsa telefon etmesine izin verirlerdi.

Acaba Rose ve Sabine neredeler, diye düşündü. Onların oradan sağ çıktığını umarak başını göklere uzattı ve yelkenlerin en üstünde dalgalanan beyaz bayrak üzerine işlenmiş artı şeklindeki kırmızı bayrak dikkatini çekti.

İngiliz tarihi dersinde gördüğü bayrak çeşitleri aklına geldi. İngiltere'nin İskoçya ile birleşmeden önceki bayrağın ta kendisiydi. Gözlerini kıstı.

Hangi manyak bu bayrağı bu devirde asabilir ki? Uluslararası sularda bile geçersiz olmalı, diye düşündü.

İyi de o  zaman geçişlerine nasıl izin verdiler ki? diye sorguladı bir diğer yanı.

Belki de geminin sahibi aşırı milliyetçi bir ingilizdi?

Sessizliği sadece martıların bozduğu sırada kamarasından çıkan ve geminin kaptanı olduğunu düşündüğü adam bağırdı.

''Haven't you get enough rest your arsworms? Get up!'' (Minik pipileriniz yeterince dinlenmedi mi? Uyanın artık!)

''Aye, boss.'' (Evet, patron.)

Julia duyduğu ingilizceyi önce anlamlandıramadı, çünkü kaptanın sadece gemicilerin konuştuğu dilde birkaç kelime söylemiş olduğunu varsaydı. Fakat bir şeylerin garip olduğunu hissediyordu.

Kendini açığa çıkarmadan önce etrafı izlemek istedi ve yanında yiyecek olduğunu kokusundan anladığı üst üste yığılmış kasaların ardına geçerek gizlendi.

''Şerefsiz Joe dün pişti de tüm centlerimi aldı!''

Demirledikleri geminin kıç tarafındaki çapayı üç denizci güçlükle çekiyor, bir yandan da konuşmaya devam ediyorlardı. Julia çok sessiz olması gerektiğini bildiğinden nefesini bile tutmuştu.

''Üzülme, patron İngiltere'ye döndüğümüzde bizde beş pound verecek.''

''Öyle ya!'' diye onayladı diğeri.

Julia dumura uğramıştı. Beş pound mu? Beş pound!

O parayla bir makarna bile yiyemezdin ki!

Parmaklarını kasanın uçlarına bastırarak kafasını uzattı. Konuşan kişileri görmek istiyordu. Cidden, beş pounda tamah olan bu insanları buradan gitmeden önce çalışma disiplini hakkında uyarmalıydı. Güvenceleri olmadan, böyle tehlikeli bir işte üstelik bu kadar ucuza çalıştırdığı için patronlarını şikayet etmeleri gerektiğini söylemeliydi.

Ancak Julia'yı daha da dumura uğratan şey denizcilerin kıyafetleri oldu.

Koyu mavi, yakaları dik, kollarının ve yakalarının sarı düğmeler ve ardından şeritlerle bezenmiş ceketleri ile altında beyaz gömlek ve şalvara benzer beyaz paçaları bileklerinden beş karış üstte biten lastikli birer pantolon giyiyorlardı.

''Aman Tanrım!''

Julia her zaman söylememesi gereken yerlerde, söylememesi gereken kelimeleri kullanmaktan uslanmamış bir kadındı.

''Kim var orada?'' denizcilerden biri belindeki silahına davrandı. Ancak buna gerek kalmadı. Çünkü diğer arkadaşı Julia'yı fark etmiş, sinsice arkasından yaklaşıp onun saçlarından kavramıştı.

''Hahaha! Aye, Dave şu gemiye düşen havariye bak!'' derken bir yandan da genç kadının baldırını sıktı.

Julia bağırdı, çırpındı ve gemideki tüm ekibin dikkatini çekmeyi başardı.

Ekipte kadın yoktu ve herkes tıpkı üç denizci gibi giyinmişti. Genç kadın yutkundu ve o an sarkıtların ardında tepesinden aşağıya düşmeden önce çizilmiş üç kadın figüründen sonuncusu olan deniz kızı aklına geldi.

Saçlarından sürüklenip kaptanın önüne atıldığında sordu. "Ne giyiyorsunuz böyle? Bu bir tür kostüm giyme partisi mi?"

Kaptan pantolonunun ağını çekiştirdi ve ağzındaki kürdanı çıkardıktan sonra yere kapaklanmış olan Julia'nın gözlerine bakabilmek için eğildi. ''Ah, güzelim. İnan bana, ben ve sonra adamlarım üzerinden geçtikten sonra ne giydiğimiz umrunda bile olmayacak.''

Julia korkudan ağzını açtı, çığlık atmak istedi ancak kaptan tarafından kolundan sürüklenilip giderken etrafında toplanmış olan kalabalığın kimisi ıslık çalıyor, kimisi tezahürat yapıyor, kimisi de alkışlıyordu.

Genç kadın midesinin bulandığını hissetti. O anda kaptanın silahına ulaşıp kendini öldürmeyi denedi, ancak kaptan ondan da hızlı çıktı. Genç kadının burnunun ortasına yumruğu geçirdi. ''Direnmezsen ikimiz için de eğlenceli bir gece olur.''

Kan, sıcak bir sıvı halinde dolgun dudaklarına bulaştığında dudaklarını sımsıkı kapattı ve kaptanın kamarasına girmemek için debelendi. Fakat bu uğraşı, bileğinin daha da morarmasına neden olmaktan öteye gidemedi.

Odaya girdiklerinde kaptan pis bir sırıtışla üzerine atılmaya çalıştı, ancak gemiden kopan patlama sesiyle birlikte geriye savruldu.

''Saldırı var! Storm korsanları saldırıyor!'' diye buyurdu bir ses.

Ardından kapı hızla açıldı. Kaptan dışarı çıkmadan önce Julia'ya baktı ve ''Buradan sakın çıkma!'' diye buyurdu.

Kaptan tam kapıyı kapatmıştı ki ikinci bir patlama tam da kamaranın girişine çok yakın bir alana düşmüş, genç kadını öne doğru savurmuştu. Yüzüstü zemine düşen Julia, kamaranın kapısının paramparça olduğunu ve saçmalardan son anda kurtulduğunu fark edecek durumda değildi. Panik içinde silah bulabilme umuduyla etrafına bakındı. Çekmeceleri açtı ve kaptanın dolabının içine baktı. Dolabın alt kısmında bulduğu sandığı çıkardı, ancak kitliydi. Ve kilidi bulmaya zamanı yoktu.

Temkinli adımlarla kamaranın kapısına geldi ve sağlam kalan ahşaba yapışarak dışarıda olup biteni kavramaya çalıştı.

Gemi tam orta yerinden büyük bir hasar almıştı. Çoğu denizci tabanları yağlamak için filikaları asmaya koyulmuştu. Geri kalan birkaç denizci, ölen kaptanlarının başında silahlarını bırakmış, teslim olmuş halde düşman korsanların merhametine sığınmayı seçiyordu.

Geri döndü. Gemi batıyordu ve bir an önce buradan en güvenli şekilde ayrılmak istiyordu. Bakışları yatağın üzerinde duran sandığa yöneldi. Onu silah olarak kullanarak buradan kaçmayı göze alabilir miydi?

Aşağı indikten sonra sandığı filikadaki denizcilere rehin olarak verir, böylece güvenli bir seyehat yapabilirdi. Lütfen içinde altın olsun, dedi.

Sandığa uzandı ve tam arkasını döndüğü sıra namlunun ucuyla burun buruna geldi.

Korsan ile Deniz Kızı -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin