Bölüm 5

1.7K 132 2
                                    


Bölüm 5

Sabahki 'olay'dan sonra Connor'ın yüzüne bakamıyordu. Sebebi utançlık ya da suçluluk duygusu falan değildi. Sebebi öpüşmenin rövanşını almak istediğini fısıldayan arzulu yanıydı.

Connor'ı aklından def etmek için en etkili yöntemi seçti, onu görmezden geliyordu. Kahvaltı ve akşam yemekleri dışında görüşmüyorlardı. Hatta son beş gündür, Connor akşam yemeklerini yardımcılarıyla birlikte yemeği tercih ediyor, hatta gece uyumak için kamaranın girişi yerine yukarıdan asılan o gıcırdayan daracık merdivenle odasına giriyordu.

Bu durum canını sıksa da Julia bunun en doğrusu olduğu konusunda kendini ikna etti. Aksi takdirde ne olabilirdi ki? Burada kalıp ömrünün sonuna kadar onunla sefer sefer gezecek miydi?

Derin derin okyanusun tuzlu suyunu genzine çekti. Başının döndüğünü hissetmek, hele ki böyle sallantılara alışamayan bünyesi için iyi gelmemişti. Tökezlediği sırada bir el imdadına yetişti.

Elin sahibiyle göz göze geldiğinde gülümseyerek teşekkür etti. Bu kişi, Connor'ın kendisini korumalarıyla görevlendirdiği denizcilerden biriydi.

''İsmin ne?'' diye sordu.

''Joseph, efendim.''

Genç Joseph, saldırdığı gemiden aşırdığı ingiliz donanma ceketiyle birlikte ellerini arkasında birleştirmişti. Hak vermeliydi ki, bu görünüşüyle dışarıdan oldukça komik duruyordu, ama Julia onun asil biri gibi görünmeye özendiğini hissetmişti.

''Ben de Julia. Memnun oldum.'' diyerek elini uzattı.

Joseph elini sıkıp sıkmama konusunda tereddüte düşünce ısrar etti. Tokalaştılar. ''Burada pek arkadaşım yok, üstelik hangi günde olduğumu bile unuttum.'' dedi.

Genç adam gülümsedi. ''Bugün on yedi temmuz, efendim.''

''Lütfen, bana sadece Julia de.''

''Olmaz.''

Utangaç bakışlarını kaçıran genç adama bakarken kaşları çatıldı. ''Nedenmiş o?''

''Kaptan sizinle konuşurken dilimizi iyi kullanmamızı tembih etti. Küfür etmememizi ve size iyi şekilde hitap etmemizi istedi.''

Sonuçta misafiriydim, diye düşündü genç kadın ama adamlarına bu kadar kısıtlayıcı kurallar koymasına başka bir zamandan geldiği için anlamlandıramadı.

Benim zamanımda kişilere 'efendim' denmediğini, hatta cümle içerisinde bile küfredildiğini söylesem ne düşünür diye içinden geçirdi. Bu düşünce onu gülümsetmişti. İngiliz Tarihi dersinde hayranlıkla dinlediği profesörüne bakarak sıra arkadaşı Sabine'e keşke o zamanlarda yaşasaydım diye hayıflandığını hatırlayınca kalbi sızladı.

Şimdilerde yine aynı şeyi söyleyeceğini bilmesi, onu ciddi derecede şaşırtıyordu.

''Peki saat kaç?'' derken güneşten korunmak için sağ elini gözlerinin üzerine siper etti. Her gün iki saat güverteden dışarı çıkıp denizi izlemeye ve bacaklarını esnetmeye çalışıyordu, ancak bu zamanlar dışında vaktini Shakespeare'in Alexander Pope'un çevirisinden okumakla geçiriyordu. Katolik olan Pope, bazı orijinal kısımları kendi ahlakına ve düşünce yapısına uygun olarak modern dile çevirdiği için orijinal metnini okuyamamaktan hayıflansa da buradaki hayatına alışmış gibiydi.

Bugün tam on dördüncü günündeydi. Saatin kaç olduğunu öğrenmek için can atıyordu çünkü artık zihninin tarihlerle ilgili algısı onu şüpheye düşürmeye başlamıştı. Tarihleri unutmaması için -Tanrı affetsin- okuduğu ikinci baskı olan Shakespere kitaplarının arkasına dolma kalemle ufak çizgiler atıyordu.

Korsan ile Deniz Kızı -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin