(Jennie)
Banyomu yaptıktan sonra evdeki bütün işleri bitirdim ve odama geçtim. Yapmam gereken bir şey vardı. Yatağımın altına eğildim ve içinde tomarca para olan çantayı aldım. Ne yapacaktım? Ah evet biliyorum. Polise gidip bu çantayı kapımın önünde bulduğumu söyleyecektim. İlk başta çantanın içinde Jin'le ilgili bir şey olup olmadığı iyice kontrol ettim. İçinde sadece para olduğuna kanaat getirince odadan çıktım. Jin'in böyle bir şeye hakkı yoktu, insanların emekleriyle kazandığı parayı çalmaya hakkı yoktu.Çantayı sırtıma taktım ve elimi dış kapının koluna koydum, kolu aşağıya ittirmememe rağmen kapı açıldı. Kapının bana çarpmaması için iki adım gerilediğimde göz odağıma annem girdi. Bana kaşları çatık bir şekilde baktı ve kapıyı kapatıp elindeki çantayı portmantoya bıraktı.
"Lena nerde?"
"Okulda. Olması gereken yerde." Bileğindeki tokayla açıkta kalan kestane rengi saçlarını topladı ve duvara yaslandı.
"Sırtında çantayla, nereye gidiyorsun? Evden mi kaçıyorsun yoksa? Ahh Jennie Amerika'ya sadece bir sırt çantasıyla mı gideceksin gerçekten? Eşyalarını nasıl sığdırabildin?" Onun yaptığı gibi arkamdaki duvara yaslandım ve sessiz bir tonda konuşmaya başladım.
"Neden böyle yapıyorsun? Bir gün çok iyi davranıyorsun, diğer gün... diğer gün seni tanıyamıyorum bile. Neden böyle yapıyorsun anne?" Sert bir şekilde yutkundu ve ellerini ovuşturmaya başladı. Gözlerini yere diktiğinde ses tonumu hiç arttırmayarak cümlemi tekrarladım. "Neden böyle yapıyorsun anne?" Gözlerini yerden kaldırdı ve yüzüme dikti.
"Gerçekten öğrenmek istiyor musun?" Birde nedenimi vardı? Hangi annenin kızlarına kötü davranmasının nedeni olurdu?
"Evet, istiyorum. Bana veya Lena'ya sanki senin kızın değilmişiz gibi davranmandan bıktım. Bize neden böyle davrandığını gerçekten çok merak ediyorum."
"Gerçekler acıdır Jennie."
"Yanılıyorsun. Acı olan gerçekler değildir, acı olan; gerçekleri öğrenince yanında birisinin olmamasıdır. Merak etme anne, yanımda olan biri var."
"Ne güzel, benim yanımda kimse yoktu. Çok şanslısın Jennie..." Yaslandığı duvardan doğruldu ve adımlarını içeri yöneltti. Çantayı sırtımdan çıkartıp odama bıraktım ve peşinden içeri gittim. Tekli koltukta oturmuş bana bakıyordu oturmak yerine kollarımı birbirine doladım ve konuşmasını beklemeye başladım.
"Oturmayacak mısın? Sen bilirsin... Baban şu an hayatta olsaydı bunu söylememe asla izin vermezdi, ama baban hayatta değil. Evet Jennie gerçekleri öğrenmenin zamanı geldi. Ama şimdiden söyleyeyim; umarım yanındaki kişi sana çok destek olur. Kim Seok-Jin bir tanecik oğlum, Kim Sera gözümün çiçeği canım kızım. Kim Jennie ve Kim Lena bunlar kim? Kim bu iki kız?" Alay eder gibi anlatıyordu sinirle kuruyan dudaklarımı yaladım ve elimi saçlarımdan geçirdim.
"Ne diyorsan şunu adam akıllı desene."
"Jennie... Anneni hiç tanımamış olmak nasıl bir duygu?"
"Ne diyorsan de hadi! Saçmalamayı bırak!"
"Peki. Kim Jennie ve Kim Sera ben sizin anneniz değilim." Sahte bir gülüşle ona yaklaştım.
"Üzgünüm anne, daha yaratıcı yalanlar bulmalısın. Gerçekten buna inanacağımımı zannediyorsun?"
"İnanmak veya inanmamak sana kalmış. Ben sana gerçeği söyledim; ben ikinizinde annesi değilim." Kaşlarımı çattım ve önüne geçip dizlerimin üzerine çöktüm. Ne demek annem değildi? Yalan konuşuyordu. Yalan konuşuyor olmalıydı.
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Bunlar sana saçmalıkmış gibi geliyor değil mi? Üzgünüm Jennie ama değil. Bunların hiçbiri saçmalık değil. Nasıl hissediyorsun? Heh? Nasıl hissediyorsun? Baban seni daha 2 haftalıkken eve getirdiğinde nasıl hissettiğimi bir nebze anlayabilir misin? Babanın beni aldatmasının sonucu olan seni ben büyüttüm, Lena'yı ben büyüttüm. Babanın beni aldatarak gittiği o kadın iki çocuk doğurdu, ama ikinizede bakmadı. İkinizide kendi evladımmış gibi büyüttüm. Senin veya Lena'nın yüzünü her gördüğümde o haran olduğun babanızın ihaneti aklıma geliyor. Nedeni bu Jennie... Bir gün size iyi davranıyorum; çünkü sizi ben büyüttüm. Diğer gün kötü davranıyorum; çünkü siz benim evladım değilsiniz."
Duyduklarımın şokuyla boğazımda oluşan düğümle yutkunamadım gözyaşlarımın akmasına izin vermemeliydim, güçlü olmak zorundaydım. Titreyen ellerimle yerden tutunarak ayağa kalktım ve odama yöneldim. Bu benim için bile fazlaydı, kaldıramayacağım kadar fazla. Aslında tam zamanıydı; o uçurumun tepesine çıkıp atlamanın tam zamanıydı...
Kapımı kitledim ve kendimi yatağa bırakıp ağlamaya başladım. Gerçekler acıydı, yanında hiçkimsenin olmaması daha acıydı. Gözlerimi kapatsam olurdu yanımda... Gözyaşlarımdan ıslanmış olan gözlerimi yavaşça kapattım ve hayal etmeye başladım.
Ben bu gerçeği öğreniyorum ve onun yanına gidiyorum. Başımı omzuna yaslıyorum, kollarında ağlıyorum. Saçlarımı severek beni teselli ediyor. Acım dinmesede o üzülmesin diye gülümsüyorum...
Bu kadarı bile imkansız gibiydi. Gerçek olmayacak bir hayalden ibaretti o kadar. Belki yanımda olup bana sarılamazdı ama sesini duyabilirdim. Belki kelimeleriyle iyileştirirdi yaralarımı...
Taehyung'u görüntülü aradım ve sırtımı yatağın başlığına yaslayıp pembe yastığıma sarıldım. Aramayı açtığında masasının üzerinde bir sürü bira şişesi olduğunu gördüm. İçmiş miydi? Muhtemelen... Gri bir kapüşonlu sweat-shirt giyip kafasını kapatmıştı ve kafasını masasının üzerine koymuştu. Uyuyor muydu? Uyusaydı aramayı nasıl açacaktı?
"Taehyung." Kafasını yavaşça kaldırdığında dikkatimi bir şey çekti.
"Saçların..." Saçlarını kahverengiydi. O kadına verdiği sözü tutmuştu.
"Sen ağladın mı?" Sesi garip geliyordu. Uykulu gibi... Gözleri açılıp açılıp kapanıyordu.
"Hangi piç ağlattı seni?" Gözlerimden akan sıcak yaşlar yastığımı ıslatırken ona gülümsedim içmiş hali bile çok güzeldi...
"Hiç... Öyle. Kimse ağlatamazki beni. Ağlamam ben." Ne güzel yalan konuşuyordum. Güzel konuşuyordum konuşmasına ama hiç gerçekçi değildi yalanlarım.
"Hani bana hiç yalan konuşmayacaktın?" Seslice yutkundum ve ayağa kalkıp ışığımı kapattım.
"Aç o ışığı, yüzünü görmek istiyorum." Gülümsedim ve ışığı açıp yeniden yerime oturdum.
"Sonra anlatırım. Sen neden içtin?"
"Seni çok özlüyorum... Senin sadece ekrandan görebildiğim yüzünü, çok özlüyorum. Canlı canlı duyamadığım sesini, çok özlüyorum. Bir kere bile içime çekemediğim kokunu, çok özlüyorum. Hiç tutamadığım o elini, çok özlüyorum. Ben seni çok özlüyorum..."
Seslice yutkundum ve yanan gözlerimi ovuşturdum. Neden hayat bu kadar zordu?
"Bence biz artık kavuşmalıyız."
"Evet! Ne güzel dedin. Güzel dedim aklıma sen geldin... Aslında hiç aklımdan çıkmıyorsun ama olsun..."
"Taehyung seni seviyorum."
"Bende... Bende seni seviyorum Jennie. Hemde ne kadar biliyor musun?" Kollarını iki yana açtı ve konuşmaya devam etti. "Bu kadar. Dünyalar kadar seviyorum seni. Bak dünya dedim aklıma yine sen geldin."
Dudaklarım hafifçe kıvrılırken Taehyung yandaki şişlerden birisini içmeye başladı.
"Taehyung daha fazla içme sarhoşsun zaten. Seninle konuşmaya ihtiyacım var." Şişeyi kenara bıraktı ve elini kahverengi saçlarından geçirip kapüşonunu açtı.
"Ben boşalan kadehlerin değil, sensiz geçen günlerin sarhoşuyum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilometre | Taennie
FanfictionHer şey Taehyung'un yanlış kişiye attığı bir mesajla başladı kim bilebilirdi saçma sapan bir mesajın büyük bir aşk doğrucağını? -Mesafeler aşka engel midir? -Aşka engel olan mesafeler değil, düşüncelerdir. Gözlerini kapatıp hayal edersen beni oluru...