En son Yuta ile sarılışımızın, yarın görüşürüz deyip görüşemememizin arasından 1 hafta geçmiş, bu 1 hafta içerisinde, bir kaç defa mesajlaşmış ve bir kaç defa da sesli olarak konuşmuştuk. Genellikle okula geç kaldığım için Yuta'nın bahanesine ayak uydurmuş her sabah beni arayıp uyandırması işinde anlaşmıştık.
"Günaydın"
Dediğinde, sesinin sabah sabah duyduğum en güzel pürüzlü ses olduğuna dair yeminler edebilirdim. Bu arada, Yuta ailevi bir kaç sebebinden dolayı Japonya'ya gitmesi gerektiğini, en son görüştüğümüz gece söylemişti. Gitmesine 10 dakika kala beni aramış ve açıklamıştı. Aramızda hiç bir şey yokken, bana bir şeyleri açıklamaya çalışması çok fazla hoşuma gitmişti ve ben kendimi onun tarafından çok değerli hissetmiştim.
"Ne zaman dönüyorsun?"
"Sanırım üç gün daha kalmam gerekecek."
İçimde bir yer, nefes alamaz gibi olup gözlerimi doldurduğunda derin bir nefes bıraktım titrekçe anlaması gerekiyordu ama çoktan tane tane gözyaşları dökülmüştü yanağımdan.
"Pekala, benim hazırlanmam gerekiyor."
Hiç bir şey demesine izin vermeyip telefonu kapatmış, dolu gözlerimle dolaba ilerlemiş ve elime gelen ilk şeyi üzerime geçirmiştim. O sırada Jungwoo kapıdan, bugün Lucas ile gideceğini isterse arabasını alabileceğimi söylemişti ve ben tamam gibi bir şeyler diyerek onu geçirmiştim. Son eksiklerimi tamamlayıp, odamdan çıktığımda Haechan'dan gelen mesaja bakmış, yanıt vermeden geri koymuştum cebime. Haechan Mark'la barıştığından beri yine ve yine yüzünü göremiyorduk.
Evden çıkıp adımlarken, Jungwoo'nun arabasının anahtarını almadığımı fark etmiş, çokta sorun etmeyerek sokağa döndüğümde onu görmüştüm. Kalçasını arabaya yaslamış elleri cebinde gülümseyerek beni izliyordu. Kendime tokat atmak o kadar çok istiyordum ki, kendime tokat atıp bunun gerçekliğini test etmek istiyordum.
"Ee, sarılmayacak mısın?"
Kollarını iki yana açmış, beklerken adımlarımı hızlandırıp ona sarılmıştım ve en az 3-4 dakika kadar böyle durmuştuk. Ve sonra yine beni öldürücü hamlesini yapmıştı. Dudaklarını yanağıma bastırıp uzun uzun öpmüştü yine.
"Japonya'da olmayacak mıydın?"
Dedim. Süpriz yaptığını kestirebiliyordum, fakat öpüşünden sonra utanmıştım.
"İşlerimi erken bitirdim diyelim, senin için."
Hangi ara böyle olmuştuk bilmiyordum ama, bu hissin sonsuza kadar geçmemesini istiyordum. Kendime bile itiraf edemediğim bir şey vardı ve sanki itiraf etsem tüm büyüsü bozulacak gibiydi.
"Sorun neydi? Halledebildin mi?"
Arabaya biner binmez emniyet kemerini takmış, sohbet olsun diye bir konuya girişmiştim ama o beni geçirmişti.
"Sana bir sürprizim var Sicheng, yani abartı bir şey değil. Umarım beğenirsin."
Gülümsemiştim. Beni umursayıp, gelir gelmez benim için bir şeyler yapacak olması beni mutlu etmişti. Ama bunu belli etmemeye çalışarak, önüme dönmüş radyodan bir şarkı açmıştım. Yol boyunca bir kaç kopmalık şarkıdan sonra uçurumun kenarına gelmiştik.
"Bana süprizinin aşağı atlamak olduğunu söyleme!"
Dedim. Gülüyordum çünkü ciddi değildim.
"Birlikte atlayacağız böylelikle ben ölünce başka biriyle görüşemezsin."
Bana katılıp gülerken, yanaklarımın kızarmasını unutmaya çalışarak aşağı inmiş onu takip edip bagajdaki piknik sepetini almıştım. Oda başka bir sepeti almıştı.
"Gerçekten uçurumun kenarında piknik mi yapacağız?"
Benim sorumu es geçmiş uçuruma yakın bir yerlerde piknik örtüsünü sermişti. Yere bende peşinden gidip bizim için getirdiklerini örtünün üzerine bırakmıştım.
"Bu kadar şeyi sen mi yaptın?"
O kadar çok vardı ki kesinlikle en az 5 kilo alırdım.
"Eğer bana aşık olmanı etkileyecekse evet ben yaptım. Yok yine olmam diyorsan anneme yaptırdım."
Yuta son zamanlarda, aşırı açık konuşuyordu ve bu ister istemez yüzümün kızarmasına ve heyecanlanmama sebep oluyordu. İçimde hâlâ kabul etmek istemediğim bir şey vardı, ve kabullensem her şey bi anda bozulacak gibiydi.
"Çok açım!"
Aradaki gerginliği azaltmak için yemeklerden birini kaptığım gibi, ağzıma tıkıştırmış mümkünse aptal aptal şeyler konuşmamaya özen göstermiştim. Yuta, ise tam cool bir şekilde yemeğini yeyip arada benim ağzıma yüzüme bulaşmış sosa gülümsüyordu. Ben ise, onun gülüşünde huzur buluyordum işte. Elimdeki çubuk ve tabağı bırakıp şişmiş karnıma bir kaç defa vurup kırkırdadığım sırada Yuta, ona döner dönmez dudaklarını dudağımla buluşturmuş, dudağımın üzerindeki sosu emmişti. Ben ise put gibi duruyordum işte, duvardan farksızdım ve ne yapacağımı da bilmiyordum üstelik.
Öylece beklediğimde, Yuta bir kaç saniye için geri çekilmişti ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Ama Yuta uzaklaşırken içimdeki sese uymuş, elimi önce omzuna çıkarmış sonra da kolumla ensesinden kavrayıp yavaşça çekmiştim. Kalbim deli gibi atıyordu ve şurada bayılsam, kimse kurtaramazdı beni.
Bir şekilde onu öptüğümde, her şey aniden gelişmişti ve biz malum öpüşmeyi çalan telefonumla bölmüştük. Sonsuza kadar onu öpebilirim ama ara vermek, ve bir süre sonra bu durumu konuşacak olmak ister istemez beni geriyordu.
"Napıyorsunuz bakalım?"
Yuta'dan uzak bir yere gidip Jungwoo'nun telefonunu açtığımda, hipnoz edilmiş gibiydim.
"Öpüştüyor- oturuyorduk."
"Ne, nE?"
Son dakika toparlayamadığım cümlem biter bitmez bir çığlık kopmuş Haechan'ın oflamasını duymuştum.
"Öf bunlar bile öpüştü, Mark barıştığımızdam beri öpmedi beni!"
"Kes sesini, sende eve gelince hesap vereceksin bana!"
Jungwoo, Haechan'ı susturup bana bir kaç hayali öpücük verdiğinde, telefonu kapatmıştı ve ben bir kaç dakika mal gibi bekledikten sonra hiç bir şey yaşanmamış gibi piknik örtüsüne uzanmayı bekliyordum ki Yuta benim yanıma geldiği gibi kollarını belime dolamış dudağını kulağımı değdirmişti hafifçe. Öpmüştü galiba.
---
zar zor int bulup paylaştım :( 1 hafta kadar bölüm gelmeyebilir
Birinci olarak, final 18.ci bölümde ve, siz onları sevgili sanarken ben bi boklar yapıyorum aşeöeşrşwşe
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırmızı çizgi, yuwin
Short StoryTanrı yarattığı insanların sadece bir kaç tanesini özel kılmış onların her birine yetenek vermişti. #lucas #yuta #haechan #sicheng ─tamamlandı. 140620|260920