Zihnimizde dolaşan gerçekler ve hayal dünyamız tamamen birbirine karışmıştı. Ne gerçek veya ne doğru kimse bilmiyordu. Bende bilmiyordum. Çıkmazdaydım. Mantığım düşünmeyi engelliyordu. Çözüm yolları giderek azalıyor, anlamsız bir şekilde dibe batıyordum. Enerjim tükenmişti ve nefes alışlarım düzensiz bir halde gidip geliyordu. Başım da çözemediğim bir sızı bedenimde ise hengâmenin ağırlığı vardı. Rozalin kolumdan tutarak beni hırpalamaya çalıştığında gerçek dünyaya dönmüştüm.
"Adrian hemen gitmeliyiz." dedi. Bakışlarımı ağaçların arasındaki gökyüzünden çekerek ona baktım. "Evet. Evet doğru." dedim kendime gelmeye çalışıyordum ama taş olmuş bedenim buna izin vermiyordu.Kendime gelme gücü bulduğum da ekledim,
"Ama önce Freddie'yi bulalım. Onu burada bırakamam." dedim. Rozalin onaylar bir biçimde başını salladığında geldiğimiz yönü tekrar gözden geçirdim. Çalılıkların üstüne çıkarak ormanın kestirme yollarından birine daldım.
Bütün yollarda onu aradım. Çalılıkların arasına ağaçların üstüne baktım. Artık adrenalinin getirdiği etki ile kalbimin ritmini bütün bedenimde hissedebiliyordum. Zaman giderek azalıyor herşey kötüye gidiyordu. Uçan dinozorlar ise adanın her yerini kaplamış ağaçların üstünde bir bekçi asker gibi sessizce yemlerini bekliyorlardı. Kemerimde asılı duran bıçak daha yeni aklıma gelerek elime aldım. Her türlü tehlikede hazırlıklı olmam gerekiyordu. Rozalin'in arkamda tedirgin hareketlerini hissedebiliyordum."O hiç bir yerde yok." dedim fısıldayarak.
"Sanırım." diyerek ekledim.
Diğerlerini kurtarmak için Fredie'yi bu ormanda bırakmam gerekiyordu.
"Sanırım artık diğerlerinin yanına dönmemiz gerekiyor."Rozalin yine sessizce başını salladığında hala yerde boğuşma izlerini arıyordum. "Korkma Rozalin." dedim ona güç vermek istercesine. Ya da bendeki son gücü ona aktarmak istiyordum.
"Şimdi sessizce gideceğiz. Bastığın yerlere dikkat etmelisin."Bir kaç dikenli çalılığı geçtiğimizde sonunda yerdeki boğuşma izlerini bulmuştum. Çünkü çalılıkların bir kısmı ezilmiş diğerleride kökünden çıkmıştı. Olduğum yerde durarak, etrafıma hızlıca baktım. Ağaçların üstünde ve her dallarının ince ayrıntısına kadar görmeye çalıştım. Fakat o yoktu. Sanırım yerde yaralı yatarken bir uçan dinozorun hedefi olmuştu.
Umudumu keserek yoluma devam ettim. Diğer canlıları kurtarmam gerekiyordu. Kısa sürede en yakın arkadaşımı kaybetmiştim. Bu bir hayvan olsada insandan farklı bir yanı yoktu. Rozalin' e arkamı dönerek akmak isteyen yaşımı gökyüzüne bakarak silmeye ve geri göndermeye çalıştım.Bazen giden için değil kalan için daha zor olabiliyordu vazgeçmek. Soğuk kanlılığımı koruyarak yine ciddileşmeye çalıştım. Çünkü ben dışarıdan duygusuz ve sert görünen bir insandım. Duygularımı hiçbir zaman göstermeyi sevmezdim. Ben duygularımla sıcak karakterim ile soğuk biriydim. Gelgelelim ki ateş kızın hayatıma girmesiyle içimde kendime dâhi gizlediğim duygularım gün yüzüne çıkmaya başlamış bu durum insanlardan çok beni şaşırtmaya başlamıştı. Demek ki bazen insan kendi kendinin de çözülmeye değer bazı bilmeceli yanı varmış.
Zorla da olsa göz yaşlarımı geri göndererek başka şeyler düşünmek için çabaladım. Koruma kalkanı yok olduğuna göre bu adadan gitmemiz gerekecekti. Gitme işi belkide kolaydı fakat bu adadan çıkması daha zor olacaktı.
Rozalin'in avuç içinden tutarak küçük bir adım attım önce. Sessizce ve dikkat çekmeden diğerlerinin yanına ulaşmamız gerekiyordu. Tam olarak nerede olduğumuzu kestiremiyordum fakat bu küçük adada bir sahil kenarına çıkacağımızdan emindim.
Adımlarımız sessiz ve sakindi yerdeki kuru dal parçalarına dikkatlice basarak geçiyorduk. Diğerlerinin ne durumda olduğu aklımda dönüp duruyordu. Umarım bir çözüm yolu bulup bu vahşi hayvanlardan kurtulmanın bir yolunu bulmuşturlar ve umarım ateş kızı çadırın içinde unutmamıştırlar. En son hepiniz onun yanında toplanın demiştim. Bu sözümü dinleyeceklerine emindim fakat şu anda herkes kendini kurtarmakla meşgul olabilirdi.
İçimden yine bildiğim bütün duaları ederken ormanın ağaçlarının azaldığı bölgeye gelmiştik. Hangi ara bu kadar yavaşken ormandan çıkmıştık emin değildim. Sonunda sahil kenarını gördüğümde yönü doğrulamak için etrafımda dönerek adanın her bir ayrıntısını inceledim. Adanın hiç çıkmamamız gereken tarafına çıkmıştık. Adanın arkasına çıkmıştık.Uçan dinozorlar ise kanatlarını kendilerine siper ederek görünmemeye çalışıyorlardı. Ağaçların bütün dallarını kaplamış yemlerinin ayaklarına gelmelerini bekliyorlardı. Sahilin kenarında ise yaralanmış ve ölmüş dinozorların cesetleri karaya vurmuş suyla birlikte sürüklenmeye başlamıştı.
Rozalin'i elinden tutarak çektim ve benimle birlikte koşmasını sağladım. Bir süre sahil boyunca adanın doğru tarafına doğu koştuk. Bu sırada bir şekilde dinozorların hedefi olmamıştık. Çünkü çömelerek sahilin kenarından koşmaya çalışıyorduk. Sonunda tanıdık yere geldiğimizi anladığımda durdum ve bilindik çadırlara giden yolu gözüme kestirdim. Rozalin'e birşey söylemeden yine kolundan çekerek yola doğru koşmasını sağladım.
Rozalin ise koşmanın ve yorgunluğun etkisiyle dengesini kaybetmeye başlamıştı. Sarı saçları terden yüzüne yapışmış düzensiz ve hızlı nefesler alıyordu. Adımları ağırlaşmış ve dengesiz biçimdeydi. Ona güç vermek istercesine fısıldadım. "Dayan Rozalin." Bakışları yerde gezerken derin nefesler almaya başlamıştı. Aslında bu aldığı derin nefes gücünün son kalan kırıntılarıydı.
Biraz daha eğilerek çalılıkların bizi kapatmasını sağladım. Buradaki çalılıklar oldukça farklıydı. Uzun yukarı doğru kıvrılan ve ucu dikenli yapay görünümlü doğal bitkilerdi. Sanki onlarda dinozorlarla birlikte geçmişten gelmiş gibi görünüyorlardı."Rozalin biraz daha eğilmelisin." dedim onu kendime doğru çekerken aynı zamanda da biraz daha eğilmesini sağladım. Ağacın üstündeki uçan dinozorlar ise uykuya yatmış gibi ince kanatlarını çevresine bir kalkan gibi siper etmiş ve öylece bekliyorlardı. Avcı avını sessizce bekliyordu ve bu hiç hayra alamet değildi.
Sonunda birkaç hızlı adımlarımızdan sonra çadırların olduğu alana gelmiştik. Aklımdaki senaryolar burasının bir savaş alanına döndüğünü düşündürürken fazlasıyla sessiz bir ortam karşılamıştı bizi. Her durumun ve olayın sanki bilmeceli bir yanı yokmuş gibi bu durumda cevabı olmayan bir bilmeceye benziyordu.
Alex'in çadırına yaklaşarak, "Hey dostum çadırın içinde misiniz?" dedim bu uçan yaratıkların beni duyamayacağı şekilde sesimi alçalttım.
"Alex!"
Tekrar şansımı denedikten ve bir yaşam belirtisi alamayarak, çadırın içine girme kararı aldım. Çadırın içine girdiğim de ise kimseyi görmemiştim. Olduğum çadırdan çıkarak diğer çadırlara baktım. Harry, Alvin ve ateş kızın çadırına ama kimse yoktu. Bütün eşyaları buradaydı ama kimse ortada yoktu. Bağırmayı çok istesem de uçan dinozorlar beklerken fazlasıyla zor olurdu.
Hemen kendi çadırıma girip kumaş çantamı elime aldım ve çadırda herhangi lazım olabilecek eşyaları topladım. Özel bıçaklarımın olduğu sandığı açarak çantam yerime belimdeki kemere özenle yerleştirdim. Bu bıçaklar şu durumda kullanılmaya değecek eşyalardan biriydi.Çadırdan hemen çıkarak, Rozalin’in yanına giderek fısıldadım, "Sanırım çocuklar kayığın olduğu tarafa gittiler. Çadırında değerli bir eşya varsa hemen al."
Rozalin sözümü ikiletmeden beni başıyla onayladı ve kendi çadırına girdi. Her türlü ihtimale karşı uzun bir dal parçası alarak, kemerimde ki ucu küflenmiş bıçağı çıkarttım ve dalın en dayanıklı köşesine sıkıca bağladım.Rozalin çadırında çıkarken bir kolyeyi başından geçirerek boynuna yerleştirdi. "Hazırım." derken savaşa gider gibi ciddi bakışlar atıyordu.
"Beni takip et." derken ormanın içine doğru sessiz adımlarla yürümeye başladım. Rozalin adımlarımı takip ederek aynı sessizlikte peşime düşmüştü.
Ormanın en karanlık köşesine girdiğimde ise buraya daha önce hiç gelmediğimi fark etmiştim. Burası adanın güneş görmeyen ve karanlık tarafıydı. Neden bilmiyordum ama uzun zamandır dikkatimi fazlasıyla çekiyordu. Adanın burası sürekli karanlıktı. Güneş ışıkları buraya bir türlü giremiyordu.Başımı kaldırarak ağaçları inceledim. Yaprakları ve dalları kalın olmasına rağmen güneş ışığı kolaylıkla girebilecek kadar aralıklıydı. Sanki güneş ışığını engelleyen bir çeşit kalkan vardı. Fakat engelleyen bir kalkan olsaydı buraya girmemiz kolay olmazdı
...........
Selamm gençler.
Biliyorum ki Astrodina'yı özledik ve hikayenin en önemli yerinde yine bıraktım.
Fakat bu bölümün bir türlü devamını getiremiyorum.
Umarım bu bölümü beğenmişsinizdir.
Şimdilik selâmetle kalın canlarım :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTRODİNA
Science FictionHayat hiç bu kadar acımasız olmamıştı. Insanların bitmek bilmeyen intikamları Dünyayı yavaşça yok ediyordu. Kıyamet yaklaşıyordu ve hepimiz o kıyameti tebessüm oluşturarak izliyorduk. Duygular birer birer terk ediyordu hayatımızı. Yaşamak hiç bu ka...