Gidişat

2.5K 412 131
                                    


Adanın en tuhaf yerinden gözlerimi zorla çekerek karşıya baktım. Meraklı bir insandım. Bu durumda ne yapabilirdim ki? Fakat burası fazlasıyla zihni kazınmıştı ve bir ara gelip tekrardan burayı kontrol edecektim.

Tekrar adanın tozlu yoluna çıktığımızda başımı kaldırarak saklanan uçan dinozorları kontrol ettim. Sessizce kaç tane olduklarını saydım. "Bir. İki. Üç..."

Rozalin beni takip ederken sordu," Neyi sayıyorsun Adrian?" Tekrar sessiz olmaya gayret göstererek konuştum.
"Her türlü ihtimali kafamda değerlendirmem lazım." Kemerimdeki bıçakları kontrol ederek devam ettim.
"Bu keskin metaller her dinozora yeter mi?"
Rozalin arkamda olmasına rağmen beden dilini tahmin edebiliyordum. Omuzlarını yukarı doğru kaldırarak indirdi. "Kesin birşey söyleyemem. Ama o elindeki ucu sivri sopayla belki bir kaç tane öldürebilirsin."
İç çekti bir anda. "Keşke şu an bir süper gücüm olsa." Bu öneriye karşın yine istemsizce gözlerimi devirerek başımı salladım.

Başımı salladığımı fark ederek konuştu. "Ne? Neden başını sallıyorsun? Bir düşünsene bu olanlar normal mi?"
Söyledikleri fazlasıyla mantıklı olsa da bu çizgi roman gibi olan durumu bir şekilde gerçeklerle düzeltmemiz gerekiyor.
"Rozalin dikkatini toparlanan gerekiyor. Senin adanın en büyük ağacına tırmanman da normal bir durum değildi?"
Kıkırdadı.

"Söylesene nasıl yapabildin bunu?"
Uzun bir nefesi içine çektiğini hissettim. “Ablamla yarışmalar için hazırlanıyorduk."
Kaşlarımı çatarak sordum. "Ne yarışması?"
"Ah Adrian senin gibi güçlü bir adam nasıl bilemez, Dünya'nın en büyük yarışmasını."
"Uzatmada anlat artık, “dedim sabırsızca.
"Dünya'nın büyük eyaletlerinden seçilen iki kişi sadece bu yarışmaya katılabiliyor. Biz ablamla küçüklüğümüzden beri bu yarışmaya hazırlanıyoruz ve bu yıl yarışmaya sonunda kabul edilmiştik."
Bu durumu şaşırtıcı bulsam da kafamdaki soruları düşünmeden sordum.  Anlattıklarını merak ederek ve daha hızlanmasını sağlayarak konuştum. "Ee yani?"
"Sonuç olarak insanlar yok oldu ve ben şu anda senin yanındayım." Bu hikayenin sonunu böyle tahmin etmemiştim. Tek ailesi olan ablası ile belkide büyük bir şöhret, hayali vardı ve bu durum sonucu bütün hayalleri ve emekleri yerle bir olmuştu.
Üzüntümü sesime yansıtmaya çalıştım. "Buna üzüldüm."
Üzüntüsünü azaltmak için açıklama yapmak zorunda hissetmiştim kendimi. "Rozalin. Yine de bana güvenmen gerekiyor. Bu durum nasıl birşey anlam vermiş değilim. Fakat sonucu ölüm de olsa..."

"Hayır Adrian!" Adımlarını hızlandırarak yanıma geldi ve gözlerini bana dikti.
"Bir daha bana o kelimeyi kullanırsan ciddiyim seninle konuşmam. Hatta buradan giderim."

Bu cümleyi bir haftadır kimseye kullandırmıyordu. Hatta adaya geleli daha iki gün olmuştu ve Alex fazlasıyla duygusallaşarak, "Burada ne işimiz var ki?" Gökyüzünü göstererek aynı zamanda dizlerini yerle buluşturmuştu. "Bu kalkan..." Diyerek bir şair davası bürünmüştü.
Çadırına girmeden önce Alvin araya girdi. "Bu teknik olarak koruma kalkanı."
Alex daha da çok sinirlenerek sesini yükseltti. "Lanet olsun dostum her neyse işte."
Burnunu çekerek devam etti. Sanki gökyüzünden yardım ister gibi bir hali vardı.
"Bu koruma kalkanı bizi ne kadar koruyabilir ki?" Durdu ve bakışlarını yerde gezdirirken elini yüzüne koydu.
"Tanrım hepimiz diğerleri gibi öleceğiz."

Çadırından bir hışımla çıkan Rozalin, Alex'in boynunu tutarak kafasını kendine çevirdi.
O cılız bedeni ile içinde güçlü bir kız sıkışmış gibi görünüyordu. "Bir daha o kelimeyi kullanırsan seni dinozorlara yem ederim." Beyaz yüzü sinirlendiğinden dolayı kırmızı kesilmişti.

Alex ise gözlerinden damlalar akarken, Rozalin'i anlamaya çalışıyordu.
Tuttuğu boynunu bırakarak burnunu dikleştirdi. "Kendine gel Trawer çocuk gibi ağlamayı kes." dedi ve çadırına geri döndü. Orta yaşlı insanlar gibi soy ismi ile seslenmişti. Rozalin'in bu tavrı Alex'i ürkütse de beni de meraklandırmıştı.
Adanın neresinde olduğunu anlamaya çalışırken aynı zamanda da kafamda beliren bir başka soruyu sordum. "Bu kelime ile ne derdin var senin?"

ASTRODİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin