Bazen vücudumuzdaki o yangın bütün bedenimizi esir alırken aynı zamanda da kül ediyordu. Tarifsiz bir acıydı bu, sanki ateşe bürünmüş damarlarımı lime lime eden bir acıydı. Tek ailem yanımdakiler olmuştu. İçimi dökemesem de çocukluğumun anıları Alex vardı. Bana güçlü kalmayı öğreten Rozalin, insanların ölmesine izin vermeyen Alvin ve sessiz sedasız sonunu bekleyen Harry vardı. Fredie vardı aynı zamanda, bana zekiliği ve hayvan sevgisini öğreten, acılarımı sessizce dinleyen o; şimdi ise sessizce ölümüne göz yummuş tek kelime dâhi edememiştim.Gözlerim bir anda dolduğunda Rozalin'in odasını anında terk ederek en iyi bildiğim şeyi yaptım. Düşüncelerimi ele geçiren karamsarlıktan kaçtım. Alex hala verdiği çikolata için sinirden kendi kendine söylensede benim odadan çıkmamla beraber aynı şekilde kendi odasına gitmişti. Homurdanmaları birinci katı sararken ben ise merdivenlerden inmek üzereydim. Giriş kata indiğinde orada bir yemekhane veya mutfak bulacağımı umarak ortada durdum ve çevreye göz gezdirdim. Beyaz bir tabelada mavi yazıları ile 'Büyük Mutfak' yazısını gördüğümde hiç beklemeden mutfağa doğru yürüdüm. Kapıları açtığımda büyük bir dolap gözlerimi karşılarken karamsar düşüncem elektriğin olmadığı konusunda beni uyarmaya başlamıştı.
Başımı bir anda karanlık düşünceler ile silkelerken kendime gelmeye çalıştım. Kaç gündür uykusuz, aç ve yorgunduk bunun nedeniyle zihinlerimiz bize çeşitli oyunlar oynamaya başlamıştı ama kararlıydım vazgeçmek ve pes etmek yoktu. Rengi beyaz olan ve iki tarafa açılan bir dolabın kulubundan tutarak açtığımda burnuma gelen yoğun koku ile başımı geri yasladım. Parmaklarımı burnuma götürdüğümde sıktım ve dolabın içine göz gezdirdim. İnsanı zehirleyebilecek yoğun bir kokuya sahipti.
İçinde paketlenmiş yiyeceklere baktığımda üstünde yeşil renkli bakterilerin olduğunu gördüm. Bir kaç meyveyi elime aldığımda elma, portakal gibi dayanıklı meyvelerin hala bozulmadığını gördüğümde elime metal uzun bir tabak alarak içine koydum. Saatime baktığımda saatin ona geldiğini gördüm fakat bu sabah on muydu yoksa gece on mu emin değildim. Sanırım olanları öğrenmek için babamı ziyaret etmem gerekecekti. Ama şuanda gıda almamız gerekiyordu. Hava hafif kararmıştı. Geceye yakın kararan gökyüzünün birazdan aydınlanacağına emindim. En azından iklim de bir değişiklik yoktu.
Tabağın alacağı kadar meyveleri doldurduğumda aklıma gelen bir fikir ile meyveleri benekli mermer olan ve ortada duran masanın üzerine koyarak dolaplara yöneldim. Burada kesin paketlenmiş ve bozulmayan yiyecekler olması gerekiyordu. Dolabın birini açtığımda noodle ve makarna tarzı yiyecekleri gördüğümde elime bir paket noodle ve bir pakette makarna alarak meyvelerin yanına koydum.
Yanında olan başka bir dolabı açtığımda onun içinde üst üste dizilmiş konservelerin olduğunu gördüm. Sanırım buzluğa koyulmadan muhafıza ediliyordu. Üstünde ki yazıyı okuduğumda dondurulmuş tavuk kanadı olduğu ve ateş gördüğünde hazır olacağı yazıyordu. Dondurulmuştu. Umarım bizi zehirlemezdi. En azından yanımızda hemen müdahale edecek Alvin vardı. Denemekten başka da çaremiz yoktu. Dört tane konserve kutuyu elime aldığımda ilk iş bunları nasıl pişireceğimi düşünmek olmuştu ve muazzam bir fikir ile yine gülümsemem yüzüme yayılmıştı.
Büyük mutfakta bir kibrit kutusunu elime alarak dışarı çıktım. Ormanın kenarından içine girmeyeceğim şekilde bir kaç kuru dal toplamam gerekiyordu. Dışarı çıktığımda uzun ağaçlar yönümü doğrulayıp ormanı kolay bulmamı sağlamıştı ve işin kolay tarafı yaratıklar ilk kez bir işe yaramıştı. Ağaçların kuru dalları yerleri kirletecek kadar çoktu. Bir kaç kuru dalı kollarımın arasına aldığımda sahile doğru bir iki adım attım. Sahilin bu hotele bu kadar yakın olduğuna inanamıyordum. Bugün romantik bir şenlik havası yaratacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTRODİNA
Science FictionHayat hiç bu kadar acımasız olmamıştı. Insanların bitmek bilmeyen intikamları Dünyayı yavaşça yok ediyordu. Kıyamet yaklaşıyordu ve hepimiz o kıyameti tebessüm oluşturarak izliyorduk. Duygular birer birer terk ediyordu hayatımızı. Yaşamak hiç bu ka...