Karanlığın ve nefessizliğin o anında hayat bir film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden. Önce tuttuğun nefesini verirsin sakince. Sonra ise kalp atışının azaldığını hissettiğinde hayatın önemini ilk kez o an anlarsın. Belki anlarsın ama artık çoktan geçmişsindir hayattan.Kulaklarımda ki çınlama birden kesildiğinde yerini bir kaç ses almıştı.
"Uyan Adrian. Bizi bırakamazsın!"
Göğsümün ortasından gelen acı bir his ile şiddetle gözümü açtım. Ağzımdan çıkan belirsiz şeyin çıkması ile üst üste öksürmeye ve bir anda derin bir nefes almaya başladım.
"Tanrım sonunda." diyerek Rozalin ıslanmış yüzünü avuçlarının arasına alarak gelişi güzel sildi. Burada ne olduğunu tam hatırlayamasam da bana dikkat kesilenlere soru işaretleri ile bakıyordum. Alvin'in yüzü mutluluk ile cıvıldarken bana doğru yaklaştı ve sırtımdan tutarak daha rahat nefes almam için beni oturur pozisyona getirdi. İçime derin bir nefes aldığım da bir solukta geri verdim. Ciğerlerimi yakan acı su ben nefes alıp verdikçe hala ağzıma gelmekteydi. Yaşananları idrak etmeye başladığımda anlamsız bir şekilde onlara baktım. Hala hatırlayamadığım bir kaç yer vardı.
"Burada neler oldu?"
Alvin kaşlarını çatarak konuştu. "Hatırlamıyormusun?"
Elimi ıslak saçlarımda gezdirirken hatırlamaya çalıştım. Okyanusun karanlığında dibe doğru süzülürken pes etmişliğim gelmişti aklıma. Ben kesilen nefesim ile kendimi sonsuzluğa çoktan bırakmıştım. Fakat hayat bana ikinci şansı vermişti. Yaşıyordum ve tekrar nefes alabiliyordum. Elimi göğsüme koyarak derin bir nefes aldım tekrardan.
"Ben - ben. Bu nasıl oldu?" dedim ne söyleyeceğimi bilmiyordum.
Başıma dikilen insanları yararak orta yaşlı ve saçları çoktan kırarmış o adamı gördüğümde şaşkınlığımın içinde konuştum. "Baba."
Gülümseyerek yanıma çöktü. Küçük bir çocuğun saçlarını okşar gibi dokundu bana. "Geç kaldığım için üzgünüm evlat." Ne tepki vereceğimi bilemesem de gülümsemeye çalıştım. Kafamın içinde bir kaç soru belirginleştiğinde sordum. " Ben nerede olduğumu bilmezken okyanusun ortasında bizi nasıl bulabildin baba?"
Büyük bir kahkaha atarak dişlerini gösterdi. "Unuttun mu? Beni sen çağırdın." Ormanın içinde Rozalin'i ararken elimdeki telsiz ile bir kaç kez ona seslenmiştim fakat okyanusun ortasında o canavar ile uğraşırken onu çağırdığımı hatırlayamıyordum. Elini bana doğru uzatarak ayağa kalktı. Elini tuttuğumda onun gibi ayağa kalktığımda konuştum. "Pek hatırlamıyorum."
Çevreme baktığımda kara da olduğumuzu ve yıkılmış bir kaç evin olduğunu gördüm. Ellerimi çevreyi gösterirken, "Biz. Nasıl yani?" dedim. Sanki bu olanlar kötü bir kabus gibiydi. Sanki insanlar dönmüş o canavarlar yok olmuş gibiydi.
Alex bana doğru yaklaştı ve omzuna bir kaç kere vurarak, "Sanırım tuzlu su beynine iyi gelmedi." derken esprisinin komik olduğunu anlamak için ciddiyetle insanların yüzüne baktı. Boş gözlerle ona bakmaya devam ettim. İki parmağı ile şakaklarını ovalarken sabır diler gibi bir hali vardı. Az önce babamın yaptığı gibi bir elini omzuna koydu. "Sana herşeyi şimdi açıklayacağım dostum." derken gözleri yıkılmış bir kaç evde gezdi. Dudaklarını birkaç kez yaladı. Uzun uzun anlatacağının resmiydi.
"Dostum." diyerek girdi sözüne. "Canavar birden seni ağzına alınca ve bizim küçük kayığımızın da yarısını ağzına aldığında Rozalin bütün Dünyayı sağır edecek şekilde bir çığlık attı."
Rozalin'e baktığımda kaşlarını çoktan çatmış ve kollarını birbirine bağlamıştı. "Saçmalamayı kes korkak. Asıl küçük bir kız çocuğu gibi ağlayan sendin." derken kollarını çözerek bir parmağını onu tehdit eder şekilde doğrulttu. Buna karşın Alex gözlerini büyüterek geri bir kaç adım attı. Yinede altta kalmayarak," Asıl çığlık atan sendin küçük." derken geriye doğru bir adım daha attı. Rozalin hızla onun önünde bittiğinde elini yumruk yaparak Alex'e doğru tuttu. "Şimdi sana göstereceğim doğruyu." dediğinde yine katlanamayarak "Kesin artık" diyerek bağırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTRODİNA
Science FictionHayat hiç bu kadar acımasız olmamıştı. Insanların bitmek bilmeyen intikamları Dünyayı yavaşça yok ediyordu. Kıyamet yaklaşıyordu ve hepimiz o kıyameti tebessüm oluşturarak izliyorduk. Duygular birer birer terk ediyordu hayatımızı. Yaşamak hiç bu ka...