kubraairen Sana ithaf ediyorum aşkım. Teşekkür ederim yardımların için.
Keyifli okumalar...
Uzun saatler süren yolculuğumun sonuna geldiğimi hissettiğim ilk an, havalanının kapısını gördüğüm an'dı. Yaklaşık olarak 13 saatlik süren bir yolculuğun sonuna geldiğim için her ne kadar mutlu hissediyor olsam da, bacaklarımdaki ağrılar ve gözlerimdeki uyku, Kore'ye dönmüş olmamın sevincini bana yaşatmıyordu ne yazık ki.
Kapıdan dışarıya adımımı attığım an duraksayıp, peşimden sürüklediğim bavulumu yanıma çektim. Akşam güneşinden başka beni karşılayan kimsenin olmamasına pek takılmadan gözümdeki gözlüğümü çıkarıp başımı kaldırdım ve şöyle bir baktım gökyüzüne.
Buradan ayrılış nedenimin gözlerimin önünden şöyle bir geçtiğini hissettiğimde, başımı iki yana sallayıp bu anıdan hemen kurtuldum. Dört yılımı bambaşka bir ülkede harcamıştım o kötü anı için. Şimdi sadece gülüp geçiyordum.
Ne olursa olsun, dudaklarımda bir gülümseme vardı şimdi. En azından birkaç saniye önceye kadar vardı. Sırtıma aniden aldığım darbeyle dizlerimin üstüne komik sayılabilecek bir şekilde düşerken elimdeki güneş gözlüğüm ve telefonum sürüklenerek benden biraz daha uzağa gitti.
"Ah... Gerçekten," diye söylenip bana çarpan kişiye baktım. "Aptal mısın be adam! Görmüyor musun koskoca beni?"
Elindeki telefondan başını kaldırıp bana baktığında, sanki düştüğümü yeni fark etmiş gibi kaşlarını çattı. "Drama dizilerinden fırlamış gibi ülkenin özlemini kapının önünde dikilerek gidereceğine çekilmeyi deneseydin şu an yerde olmazdın."
Bir an söylediği şeyle öylece bakakaldım. Özür dilemek yerine bir de üste çıkıyordu hadsiz. Yerdeki güneş gözlüğümü ve telefonumu aldıktan sonra ayağa kalkıp karşısına dikildim. "Seni..." Dişlerimi sıkıp derin bir nefes aldım. "Benden özür dilemek yerine bir de üste mi çıkıyorsun? Yaralanabilirdim."
"Bakayım," Elini omzuma koydu ve bir anda bana doğru eğilip dizlerime ve bir de vücuduma baktı. "Benden daha sağlamsın. Şimdi izin verirsen bir yere yetişmem gerek."
Uzaklaşamak için elini omzumdan indirip arkasını döndüğünde, üstündeki asker yeşili tişörtün sırtından yakaladım ve kendime çevirdim. "Küstah herif, özür dilemeden hiçbir yere gidemezsin."
Birkaç saniye yüzüme bakıp sanki az önce acelesi olan o değilmiş gibi ellerini ceplerine yerleştirip rahat bir tavırla bana bakmaya devam etti. "Senden özür dilediğimde seni düşürmüş olduğum gerçeğini tamamen aklından silip atabilecek misin? Yoksa sadece egonu mu tatmin edeceksin?"
Ağzı iyi laf yapıyordu. Neyse ki benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Elimi bir anda omuzuna geçirip gülümsedim tatlı tatlı. "Her neyse, boş ver."
Arkamı dönüp kapının biraz uzağına dizilmiş olan taksilerden birisine ilerledim ve bavulumu taksi şoförüne uzatıp sol taraftan arka koltuğa oturdum. Kapıyı kapatmamla beraber başka bir kapının kapandığını duyduğum için başımı kaldırıp oraya baktığımda yine aynı adamı gördüm.
"Bu taksiyi ben tuttum, binemezsin." dedim bir başka drama klişesine imzamızı atarken.
"Öyle mi ufaklık, ben kapıyı kapatırken sen daha yeni biniyordun ama."
Sinirden gerilen boynumu gevşetmek için bir sağa bir sola büküp bu sefer bir de nazik olmayı denedim, ki bu pek becerebildiğim bir şey sayılmazdı. "Şu arabadan inmezsen eğer az önceki yumruğu yüzün de tadacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLDADO / HunHan
FanfictionLuhan, tanınmış bir İnstagram fenomeniydi. Yüzbaşı Oh Sehun ile tanıştığında, hayatı hiç olmadığı kadar hareketlendi.