BÖLÜM 11

1K 89 180
                                    

Bulunduğum konuma bakarsak eğer emin olduğum tek bir şey vardı.

Sehun'un babası beni kaçırmıştı.

Bunun sadece ufak bir görüşme olacağını sanıyordum. En azından benim anladığım buydu ama geldiğim yer ya da getirildiğim yer eski bir evden başka bir şey değildi. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. En son hatırladığım şey Chanyeol'un büyük bir suçlulukla kafamın arkasına bir şey geçirdiği ve yolun ortasında arabadan indiğiydi.

Gözlerimi açalı belki de yarım saatten fazla olmuştu. Şu an beni rahatlatan tek şey ellerimin ya da ayaklarımın bağlı olmamasıydı. Evden çıkmadan önce Sehun'a mesaj atmıştım ama Chanyeol bile bilmiyordu ki geldiğimiz yeri.

Karnımdan yükselen sesle beraber yüzümü buruşturup elimi karnımın üstünde dolaştırdım ve ayağa kalktım. Odanın içini belki de yüzüncü defa turlamış olsam da çıkabileceğim hiçbir yer yoktu. Adımlarımı camın önüne çevirip oraya yürüdüğümde kapının açıldığını duydum.

Bedenimi hemen kapının tarafına çevirdim. İçeriye giren kişi tam olarak beklediğim kişiydi. Huzursuz bir derin nefesle Sehun'un babasının içeriye girişini izledim. İçeriye girip kapıyı kapattığı gibi eski masanın önünde duran sandalyeyi aldı, çevirdi ve rahat bir şekilde oturdu.

Elinde tuttuğu kağıdı daha önce hiç okumamış gibi dikkatle okurken bir bacağını diğerinin üstüne attı. Üstünde üniforması değil sivil kıyafetleri vardı. Bu beni biraz daha korkutmuştu nedensizce. "Görüşmelerinizi bu şekilde mi yaparsınız?" diye sordum dikkatle onu incelerken.

Gözlerini kağıttan kaldırmadan başını salladı. "Evet."

"Bayıltarak ve eski bir eve tıkarak?"

Bu sefer bana baktı. "Evet."

Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim sinirle. O kadar rahattı ki onun bu rahatlığı beni sinirlendiriyordu. Sandalyeden kalkıp ayağıyla onu geriye ittiğinde çıkan tiz ses irkilmeme neden oldu. "Bunun ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu ağır adımlarla bana yaklaşırken.

"Yok ve umurumda da değil." dedim. "Gitmek istiyorum. Bu saçmalıklarla uğraşa-"

Kolumu tuttu, beni durdurdu. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kapattı. Yüzü ifadesizdi. Parmak uçlarını burnuna kadar çıkarttı ve bir süre öyle bekledi. Hemen ardından gözlerini açtığında başım çoktan sağ tarafa dönmüş, sırtım duvara çarparak yere düşmüştüm. Acısını sonradan aldığım darbenin şokunu atlatamadan, "Seninle sadece konuşmak istiyorum." dedi dişlerinin arasından.

Bana vurmuştu ve ben karşısında küçük bir çocuk gibi titremekten başka hiçbir şey yapamıyordum. O kadar şaşırmıştım ki, düştüğüm yerden kalkamadım bile. Sandalyeyi bana yaklaştırıp tekrar oturduğunu gördüm. Gözlerimi yere çevirip olduğum yerde titremeye devam ederken gördüğüm tek şey parlattığı siyah ayakkabılarıydı.

"Ben sana bir şey yapmadım. Seni yalnızca korumaya çalıştım. Koşulsuz, şartsız, beklentisiz." dedi bacaklarının arasından sarkıttığı ellerini yumruk yaparken. Elindeki kağıt buruştu. "Sehun askerliği bırakmak istiyormuş. Onun bu konuma gelebilmesi için ne kadar uğraştığımı bilemezsin. Günün birinde bir çocuk onun hayatına girsin ve askerliği bırakmasını söylesin diye yapmadım tüm bunları."

Ayağa kalkıp sandalyeyi geriye ittikten sonra bana doğru eğildi. "Anlıyor musun beni Luhan?"

Yaşarmış gözlerimi gözlerine çevirdim ağır ağır. "Benden ne yapmamı istiyorsunuz?"

"Öncelikle şu askerliği bırakma mevzusunu Sehun'la konuşmanı ve onu ikna etmeni istiyorum." dedi. "Ve sonra da hayatımızdan çıkıp gitmeni diliyorum. Seni bir çok defa uyardım ama sen benimle karşında yaşıtın varmış gibi konuşmaya devam ettin. Sana dördüncü şansı da veriyorum, Luhan. Beşincisi olmayacak."

SOLDADO / HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin