Akşam güneşinin kızıl ışığı ikimizin de yüzünü boyarken, dudaklarımdaki baskısının ne zaman çekileceğini değil, bu yaşadığım şokun ne zaman biteceğini düşünüyordum. O kadar şaşırmıştım ki, kalbimin bu kadar hızlı atmasının nedenini başka bir şeye bağlayamıyordum.
Ona karşılık veremiyor, geri çekilemiyordum. Anlık bir dokunuş gibi değildi ama yine de o da herhangi bir harekette bulunmuyordu. Dudaklarımın üstündeki dudakları öylece durmaktan başka bir şey yapmıyordu. Sanki o an zaman bile durmuştu ve hareket eden tek şey salonumda bir oraya bir buraya çığlık atarak koşturan Baekhyun'du.
Küçük öpücüklerin beni heyecanlandırmadığını düşünürdüm bu zamana kadar. Fransız öpücüğü her zaman tercihimdi ancak şu an dudaklarından dudaklarıma bulaşan o küçük öpücüğün etkisi o kadar büyüktü ki hareket bile edemiyordum.
Dizlerim titriyordu. Oturduğum halde bunu hissediyordum. Bu yüzden dudaklarını geriye çekmesine minnet duyacak durumdaydım. Tüy kadar hafif dokunuşu usulca geriye çekildiğinde, birkaç saniye öylece kaldım. Ne hareket edecek gücü ne de ona bir şeyler söyleme gücünü kendimde bulamıyordum.
"Onu öptüm." dedi Sehun, yüzündeki gururlu gülümsemesiyle Baekhyun'a bakıyor, bir de söylediğini onaylamak ister gibi başını sallıyordu. "Tam da burdan." İşaret parmağını dudağına yasladı. "İlk öpücüğümü sana verdim."
"İlk öpücüğün müydü!" diye daha kuvvetli bir çığlık attı Baekhyun.
Boş boş baktı. "Luhan'la ilkti işte."
Bir anda ayağa fırlamam, Sehun'un ayağa kalkmasına, Baekhyun'un ise çığlığını kesmesine neden oldu. Sehun'un üstüne bir adım attım. Sehun'da bir adım gerileyip sandalyenin arkasına geçti. "Beni, benden izinsiz öptün öyle mi?" diye sordum dişlerimin arasından.
Ona yaklaşmaya çalıştıkta kendisiyle beraber sandalyeyi de çeviriyordu. "Bir anda oldu her şey."
"Seni buradan aşağıya atmamam için tek bir neden ver." dedim ona vurmaya çalışırken.
"Çok yakışıklıyım."
"Seni adi!" diye bağırıp bir kez daha vurmaya çalıştığımda sandalyeyi bırakıp salona koşturdu. Peşinden gittiğimde ise bu sefer koltuğun etrafında dönmeye başladık. "Beni nasıl öpersin ya? Onca dil döktüm sana az önce!"
"Luhan, dil demişken..." Nefes nefese durup koltuğun arkasından bana baktı.
"Ne?" diye çıkıştım. "Ne diyeceksin?"
"Hiç," dedi tekrar koltuğun etrafında dönmeye başlamadan hemen önce. "Sadece bir daha ki sefer daha dilli bir şeyler olsun diyecektim."
"Şerefsiz!" diye çemkirip peşine düştüm. "Seni yakalarsam eğer o kafanı masanın köşesiyle parçalayacağım."
"Eğer öyle bir ihtimal olsaydı, bu tehdit beni korkuturdu." dedi sırıtarak. Koltuğun üstünden aldığı yastığı suratıma fırlattı. "Ben bir askerim, unuttun mu?"
"Doğru!" diye bağırıp bana fırlattığı yastığı ona attım. "Silah sesi duyduğunda kaçıyor musun yoksa? O yüzden mi bu kadar hızlısın?"
"Luhan, hız demişken..." Tekrar durdu nefeslenmek için ve elini göğsüne yasladı. Ben de onunla beraber durduğumda, terlediğimi fark ettim.
"Ne ya, ne?"
"Bir daha ki sefer daha hızlı bir şeyler deneyelim diyecektim."
"Sehun!" diye çığlık attım ve kapıya doğru kaçan bedeninin peşine düştüm. Tam kapıya ulaşmıştı ki birden durup bana döndü, hiç beklemeden kollarımı iki yandan tuttu ve dudaklarını burnumun ucuna bastırıp kapıdan ışık hızlıyla kaçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLDADO / HunHan
Fiksi PenggemarLuhan, tanınmış bir İnstagram fenomeniydi. Yüzbaşı Oh Sehun ile tanıştığında, hayatı hiç olmadığı kadar hareketlendi.