"Biraz daha orada kalmaya devam edersen saksıya işeyeceğim." diye seslendi Sehun banyonun kapısından. "Zaten sabaha kadar horladın, bir damla uyku girmedi gözüme. Çok sinirli ve gerginim, hadi aç artık kapıyı."
Karnıma ağrı gibi saplanan utanç hissiyle yüzümü buruştururken, "Hiç komik değilsin!" diye bağırdım kapıya doğru.
"Amacım seni güldürmek değil zaten." dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu. "Şu balkon kapısının yanındaki saksıya yapıyorum o zaman ben!"
"Ya özel alanımda bari rahat bırak beni!" diye bağırırken bir yandan da kapıya yürüyordum.
"Kapıya işiyorum." dediği sırada kapıyı açtım ve elini eşofmanına götürmüş olan Sehun'a baktım dik dik. O da bana baktı. "İşemedim."
Benimle neden askerlik arkadaşı gibi konuştuğunu merak ediyordum ama bunu sormak bile içimden gelmediği için gözlerimi devirip yanından geçtim. Sabahtan beri horladığımı iddia ediyordu ama ben asla horlamaz, melek gibi uyurdum. Her zaman olduğu gibi yine gergin bir şekilde başlamıştım güne.
Mutfakla salonu ayıran tezgâhın sandalyesine oturup az önce hazırladığım ramen'i kendime doğru çekerken, kapının açıldığını duydum. Hemen ardından içeriye giren Chanyeol ve Baekhyun'a baktım kısa bir anlığına.
"Aptal herif ya." diye söylene söylene ilerledi bana doğru. Hemen yanımdaki sandalyeye oturunca bir ona bir de Chanyeol'e baktım. Chanyeol'de en az benim kadar anlamamış görünüyordu.
"Kim?" diye sordum.
"Sunumuma boka bakıyormuş gibi bakan heriften bahsediyorum." dedi ve başındaki şapkayı geriye itti.
"Çok mu kötü geçti?" diye sordum ramenimi yerken umursamazca.
"Çok mu mu?" Gözlerini devirdi. "Berbattı. Arabam bozuldu. Bir de otobüsü kaçırdım, durak ağzına kadar doluydu, saçakların altında da duramadım. Rezalet bir gün geçirdim."
"Sehun nerede?" diye sordu Chanyeol'de.
"Az önce saksıya çişini yapmakla tehdit ediyordu beni, gelir şimdi." dediğimde banyonun kapısı aralandı ve saçları ıslak bir Sehun bize doğru yol aldı. "Neyse ki tuvalet denen şeyin varlığını ona öğrettim."
"Arkamdan mı konuşuyorsun sen?" diye sordu ama hiç alınmışa benzemiyordu. Hatta tezgahın diğer tarafına geçip kaseyi ortaladı ve ramen'i yemeye başladı.
Sehun'a cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki, "Neden beni umursamıyorsun?" diye parladı Baekhyun birden. Sesi aniden yükseldiği için irikilerek ona baktım.
"Anlamadım?"
"Neden beni umursamıyorsun?" diye tekrar etti sorusunu. "Berbat bir gün geçirdim diyorum. Sunumu açarken yanlışlıkla senin fotoğraflarının olduğu dosyayla karıştırdım ve diğer dosyayı bulana kadar canım çıktı. Süremin neredeyse on dakikasını o dosyayı bulmakla harcadım ve yetiştiremedim. Bu da yetmezmiş gibi yağmurda arabasız kaldım. Beni gelip alabileceğini düşünüp seni aradım ama telefonumu bile açmadın." Derin bir nefes alıp gözlerini kıstı. "İnanabiliyor musun, beni buraya iğrenç bir insan olduğunu düşündüğün Hae Ra bıraktı."
Kaşlarımı çattım aniden. "Onunla mı geldin?"
"Tek takıldığın nokta bu mu?" diye çıkışıp sandalyeden aşağıya indiğinde oturduğum sandalyeyi ona çevirdim.
"Eğer taksiye binmeyi akıl edemeyecek kadar aptalsan evet, ne yazık ki tek takıldığım nokta bu!"
Birkaç saniye yüzüme baktı. Berbat bir gün geçirmiş olabilirdi. Bilgisayarının çıkardığı bir sorun olabilirdi. Bunları bana güzelce anlatsaydı eğer özür dilerdim ama şu an Baekhyun ondan hiç beklemeyeceğim hareketler yaptığı için hem şaşırmış, hem sinirlenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLDADO / HunHan
FanfictionLuhan, tanınmış bir İnstagram fenomeniydi. Yüzbaşı Oh Sehun ile tanıştığında, hayatı hiç olmadığı kadar hareketlendi.