Gerginlik hat safhadaydı. Sanki elimi kaldırsam o gerginlik tutabilirmiş gibi hissetmeden edemiyordum. Sehun'un babası baş köşede, annesi hemen karşımda, Sehun ise yanımda oturuyordu. Geleli belki de yarım saat olmuştu ama şu an kalkıp masayı terk etmememin tek sebebi Sehun'du."Oğluşum bana tuzu uzatır mısın?"
Annesi, Sehun'a dudaklarını büzerek sorduğunda gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. "Anne, tuz yanında." dedi Sehun tek kaşını kaldırıp. Annesi bunu daha yeni fark etmiş gibi gülerek tuza uzandı ama cevap vermedi.
Birkaç dakika o kadının bakışları altında yemeğimi yemeye çalıştım. Hiçbir zaman çekingen bir insan olmamıştım. Yapım gereği sürekli konuşur ve beni rahatsız eden bir şey varsa bunu hemen söylerdim ancak şu an sırf Sehun var diye hiçbir şey söyleyemiyordum.
Masadaki sessizliği, "Lavaboya gideceğim." deyip ayaklanan Sehun bozdu. Bir an ona gitmemesi için yalvarmak istedim ama bunu yapmadan sadece bakmakla yetindim. Annesiyle kısaca göz göze geldi, hemen ardından hızlı adımlarla merdivenlere ilerledi.
Gözlerimi ondan çektiğimde ikisinin de bakışlarının esiri oldum bir anda. İki kaplanın arasında kalmış çita gibi hissetmeden edemedim ama sessizliğimi koruyarak arkama yaslandım. "Sizi dinliyorum."
Adam gülecek gibi oldu. "Anlamadım?"
"Bay Oh," Kollarımı göğsümde birleştirip başımı omzuma eğdim sakince. "Akıllı bir adamsınız, ne demek istediğimi gayet iyi anladınız. Beni buraya yemek yemem için çağırmadığınızı biliyorum. Yıkıp döktüğünüz cafe'de oğlunuzla sevgili olduğum için mi buradayım? Yoksa hâlâ oğlunuzun çevresinde olduğum için mi?"
"Sandığımdan daha inatçısın değil mi?" diye sordu.
"Sandığınız şey ne bilmiyorum ama yaptığınız hareketleri gereksiz buluyorum." dedim cesur görünmeye çalışarak. "Ülkeyi korumak gibi daha büyük işleriniz varken neden kendinizi yoruyorsunuz? Sizin için bir çocuğum değil mi? Neden bir çocukla oyun oynuyorsunuz?"
"Oyun oynamıyorum, seni uyarıyorum." Gözlerime dikkat kesildi. "İkinci defa."
"Uyarıya ihtiyacım var gibi mi duruyor?"
"Evet, bir uyarıya ihtiyacın var." Başını salladı ağır ağır. "Bu iki oldu. Eğer üçüncüsü olursa karşında gördüğün adam seninle sakin bir şekilde konuşmaz."
"Beni tehdit ediyorsunuz." dedim alayla tebessüm ederek.
"Seni tehdit ediyorum."
"Göreviniz bir sivili korumakken üstelik."
Başını salladı. "O polislerin görevi. Benim görevim ülkeyi korumak ve ülkeyi korurken oğlumu da korumak zorundayım. Bunun için de elimden geleni yaparım."
"Siz kesinlikle iyi bir babasınız ama iyi bir insan değilsiniz." dedim ve ayağa kalktım. Merdivenlerden Sehun'un ayak sesleri geliyordu ama umursamadan sandalyenin başına astığım ceketimi alıp hızlı adımlarla kapıya ilerledim.
Hedefime doğru emin adımlarla ilerlerken Sehun'la karşılaştım merdivenlerin bitişinde. Anlamadan bir bana bir de salona baktı. Yanından koşar adım geçip kapıya ulaştım, beyaz kapıyı aralayıp bahçeye çıktığımda Sehun çoktan peşimden gelmeye başlamıştı bile.
"Luhan!" diye seslendi. Durmadığımda ise adımlarını hızlandırıp, "Luhan..." dedi tekrar ve kolumu tutup durdurdu beni. Sakin bir şekilde ona döndüm, parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim.
"Kötü bir fikirdi." dedim sessizce. "Hatta hayatımda duyduğum en saçma fikirdi."
"Ne?" diye sordu anlamamış gibi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLDADO / HunHan
Fiksi PenggemarLuhan, tanınmış bir İnstagram fenomeniydi. Yüzbaşı Oh Sehun ile tanıştığında, hayatı hiç olmadığı kadar hareketlendi.