Üzerinde düşünecek çok konu, yapmam gereken tonla iş vardı. Ama ben aklımda Sehun'un son sözleriyle diş ağırısı çekiyordum. Baekhyun yanımda, diş ağrısını geçirecek bir şeyler ararken ağlayarak ona bakıyordum.
"Ya ben yirmi üç yaşında adamım, bu yaşta yirmilik diş mi çıkar!" diye çemkirdim mutfağa doğru. Elimi yanağıma koyup iç çeke çeke ağlarken Baekhyun elinde bir ilaç kabıyla bana koşturdu.
"Al hadi bundan da iç bir tane."
Ona baktım. "Bunu da içersem ölürüm, içtiğim beşinci ilaç!"
"Ama ben ne yapayım ki?" diye sordum çaresiz bir sesle. "Sehun'u aradım az önce, gelir şimdi."
Ben daha, "Ne yaptın?" diye bağıramadan kapı çalmış, Baekhyun kapıya koşturmuştu. Saat gecenin bir vaktiydi. Bu saatte Sehun'u buraya kadar sürüklemenin yanı sıra, bir de şişik bir suratla karşısına çıkacağım için ayaklarımı koltuğa vurup elimi yanağıma bastırdım.
"Ölüyorum," diye ağlamaya devam ettim iç çeke çeke. "Çok ağrıyor!"
"Luhan," diye girdi salona Sehun ve hızlı adımlarla bana yaklaşıp orta sehpanın kenarına oturdu. "İyi misin?"
"İyi miyim sence?" diye çemkirdim ona. "Sadece bir tane çikolata yemek istemiştim ve şimdi tam da söylediğin gibi bir buldozerim! Yüzümün haline bak, neredeyse senin omuzların kadar oldu!" Hıçkırdım. "Konuşunca daha çok ağrıyor, bağırttırma beni!"
"Lan ben ne yaptım?" diye sorup elleriyle kendisini gösterdiğinde ters ters baktım ona. Burnumu çekip ağlamaya kaldığım yerden devam edince elini yanağıma uzattı. Parmaklarının yüzüme dokunuşuyla dişime bir başka ağrı saplanınca kısa bir çığlık atıp eline vurdum.
"Acıyor diyorum ya, acıyor!" diye bağırdım, sesim evin içinde çınlarken. Sonra bir daha hıçkırdım. "Ay pardon, ağrıyor işte... Dokunma be!"
"Ne halin varsa gör." deyip birden ayaklandığında şaşkın bir şekilde bakmamı umursamadan koltuğun yanından uzaklaşmaya başladı.
"Beni böyle bırakıyor musun?" diye bir çığlık daha kopardım. "Bir hastaneye bile götürmeyecek misin? Beynim zonkluyor..."
Bana döndü, ellerini beline yerleştirdi ve bıkkın bir bakış attı. "Sen benim başıma bela mısın nesin ya?" diye sordu.
Hıçkırarak bana tekrar yaklaşmasını izlerken, "Ama tatlı bela değil mi?" diye sordum ağlayarak.
"He he," deyip bir anda kucağına aldı beni. "Çok tatlı. O kadar tatlı ki, ben de az sonra şeker komasından gideceğim." Baekhyun'a baktı daha sonra. "Şunun ayakkabılarını elime verir misin?"
Baekhyun başını sallayıp koşturduğunda, "Beyaz olanlar olsun!" diye bağırdım peşinden. Sehun bana ciddi olup olmadığımı sorgular gibi baktı. Daha sonra bunu sorgulamanın yersiz olduğunu fark etmiş olmalı ki başını iki yana salladı.
Biraz sonra Baekhyun, elindeki spor ayakkabılarımla Sehun'a yaklaşıp, dizlerimin altından geçen eline bıraktı ayakkabılarımı. Sehun hızlı adımlarla kapıya yürürken, kollarımı boynuna sarmış, kucağında bir o yana bir bu yana ayılıp bayılıyordum.
Sehun'da bu sırada bana ters ters bakıp duruyordu ama kimin umurundaydı ki, ağrıdan ölebilirdim.
Biraz sonra asansörle aşağıya indik. Sehun beni arabasına yavaşça yerleştirip kendi tarafına geçtiğinde durmaksızın ağlamaya devam ediyordum. "Tamam bak, ağlama." dedi arabayı hızla sürerken. "Çabucak gideceğiz."
"Gitmeyen ne olsun?" diye sordum elim yanağımda hıçkırırken.
Böyle bir cevabı beklemediği için öylece yola bakakaldı. Daha sonra sinirleri bozulmuş gibi gülerek dilini ısırdı ve gaza biraz daha yüklendi. Hastaneye dediği gibi kısa süre içinde varmıştık. Hastaneye girerken yaygara kopardığım için hemen almışlardı beni doktorun odasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLDADO / HunHan
FanficLuhan, tanınmış bir İnstagram fenomeniydi. Yüzbaşı Oh Sehun ile tanıştığında, hayatı hiç olmadığı kadar hareketlendi.