BÖLÜM 12

1K 96 232
                                    

Bu kızı kırmayıp yorum yaparsınız mı?

Pazartesiye göz atıp kapayıncaya kadar gelip geçen hafta sonu, bu sefer gözümde yıllar gibi büyümüştü. Bu kadar ağır bir yükü taşıyıp henüz ağlamamışken bile tüm hafta sonunu evde geçiremezdim. Dalgınlığımı ve kırgınlığımı belli etmek istemiyordum, kendime bile. Tek başıma kalmak şu an isteyeceğim son şeydi. Belki biraz arkadaş desteğine ihtiyacım vardı ama onun da fazlası canımı sıkacaktı.

Eve gitmek üzere bindiğim arabamda, ellerim direksiyonun üstünde çalan şarkıya ritim tutuyordum. Dudaklarımın içini kemirirken yanımdaki Baekhyun kendini şarkıya kaptırmış dans ediyordu. Konuşsam duyamayacağı kadar açıktı şarkının sesi. Duygusal şarkılar dinletmiyordu kesinlikle bana. İntikam, hırs dolu şarkılar dinletiyordu ama bu, burnumun ucunun titremesine, dudaklarımın her an ağlayacakmış gibi büzülmesine engel olmuyordu ne yazık ki.

"Let's kill this love!" diye bağırdı bir anda. İrkilerek ona baktığımda elini silah gibi bana doğrultmuştu.

Suratımı buruşturup, sen ne yapıyorsun der gibi elimi salladım ama umursamadı. Şarkıyı yaşıyormuş gibi söylemeye devam etti. Uzanıp şarkıyı tamamen kapattım. "Başım ağrıdı." dedim kısık bir sesle.

Sakinleşti, nefes nefese gözlerini yüzümde dolaştırdı. "Hiçbir şey olmamış gibi hayatına saniyeler içinde çeki düzen vermeni beklemiyorum senden. Ama lütfen böyle yapma, her an seni elinde biletinle havaalanında bulacakmış gibi hissediyorum."

Göz ucuyla ona baktım. "Baek... Amerikaya gitmiyorum."

"Joon'da da böyle söylemiştin." deyince gözlerimi devirdim ama hâlâ kendimi her an ağlayacakmış gibi hissediyordum. Cevap vermediğimde derin bir nefes aldı. "Aradı mı seni hiç?"

"Şu an bile arıyor." diye mırıldanıp cebimdeki telefonu ona uzattım. "Olur olmadık saatlerde arayıp duruyor. Aramadığı saat yok. Gece üç dört dinlemiyor. Sürekli arayıp mesaj atıyor."

Arabayı sitenin otoparkına doğru götürürken Baekhyun ekrandaki isme baktı. "Kızacaksın ama... Belki de gerçekten bir açıklaması vardır, Luhan?"

"Umurumda bile değil." diye fısıldadım. Düşünmek bile gözlerimin dolmasına, dudaklarımın titremesine neden oluyordu. Baekhyun uğraşının yersiz olduğunu fark edip sustuğunda arabayı bulduğum bir boşluğa park edip aşağıya indim.

"Dışarıdan yemek söyleyelim." dedi Baekhyun, keyfimi yerine getirmek ister gibi heyecanla. "Sonra film izleriz. Terasta da oturabiliriz... Havalar soğudu ama oturulmayacak kadar da değil. Dün bir sürü kokulu mum getirmiştim sana, onları da yakalım mı?"

Asansörün kapısını açıp yerleştim. "Olur."

Baekhyun omuzlarını düşürdü. Çıkacağımız katın düğmesine bastım ve saçlarımı şöyle bir düzelterek beklemeye başladım. Baekhyun'u üzmek istemiyordum ama hiçbir şey olmamış gibi de davranamıyordum. Beni biraz daha böyle idare etmesi gerekecekti.

Asansör durduğunda vakit kaybetmeden asansörden çıktım. Ancak başımı kaldırdığımda, kapımın yanında gördüğüm Sehun'la duraksamıştım. Ellerini bedeniyle duvar arasına kıstırmış, gözleri tavandaydı. Beni gördüğünde doğrulup, salladığı bacağını durdurmuştu.

"Müsait misin?" diye sordu sessizce. Gözlerini omzumun üstünden Baekhyun'a çevirdi ve tekrar bana baktı. "Konuşalım mı?"

"Herkese müsaitim sana değilim." diye homurdanıp yanından geçtim. Kapının şifresini girerken omzumun yanındaki varlığını hissediyor, ağlamamak için çaba sarf ediyordum.

SOLDADO / HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin