29.Bölüm

2.8K 158 159
                                    

Yeni bölümün gelmesi için Oy sınırı +100, yorum sınırı +60'dır. Sınır tamamlandığı an 30.Bölüm gelecektir!

Keyifli okumalar dilerimm!

"Şu lanet yerin bir çıkışı yok mu ya?" diye sesini yüselten Austin ile elimde tuttuğum fenerin ışığını ona doğru doğrulttum. Yüzüne doğrulttuğum şiddetli ışık karşısında gözlerini anında kısarak, elleriyle gözlerini siper aldı ve sinirli bir ifadeyle,"Şu ışığı gözüme tutmaktan vazgeçebilir misin?" dediğinde bir kaç saniye daha inat ederek yüzüne ışığı tutup, beklediğimde yüksek sesle homurdanmaya başlamıştı.

Gülümseyerek ışığı yüzüne doğrultmayı bıraktığım an derin bir nefes aldı ve hiç bozmadığı o çatık kaşlarıyla birlikte yürümeye başladı.

Anna ile birlikte Austin'in bu sinirli tavırlarına karşı birbirimize bakarak sinsice gülerken, Austin her kırkırdamamız da bize daha da çok kızıp azarlıyor, adımlarını hızlandırıp onsuz korkacağımızı zannederek, bizi arkasında bırakıp, çıkışı aramaya devam ediyordu ama bir süre sonra dayanamayıp yürümeyi keserek ona yetişmemizi bekliyordu.

Austin'in bu tatlı sinirli hallerini saatlerdir çekiyorduk ve Anna ile birlikte Austin'in bu hallerine güldükçe daha da sinirlenmesine sebep oluyorduk ve bu kesinlikle çok hoşumuza gidiyordu.

Tabi, Austin hariç...

Kaç saattir yürüdüğümüzü tahmin edemiyordum. Gittikçe gidiyor, yürüdükçe yürüyorduk fakat asla bir çıkışa varamamak, bizi delirtmek üzereydi ve bu durumdan oldukça sıkılmaya başlamıştık. Bu çukurda daha ne kadar ilerleyebilirdik hiç bilemiyordum ama bildiğim tek şey artık sinirlerimiz oldukça gerildiği ve bu karanlık dar çukurda ilerlemenin, bir işkence gibi olduğuydu.

Durum tam olarak şuydu,

Çukura düştüğümüz yer aslında gizli bir yer altı tüneliydi. Çukura düştüğümüz vakit ilk başlarda çukurun bir tünel olduğunu fark edememiştik fakat gördüğümüz duvara asılmış ışıklar, kusursuz bir şekilde kazılmış olan yollar ve yerde dağılmış halde duran ne olduğunu çözemediğimiz iskeletler bize tek bir cevap verebiliyordu.

Burası bir tüneldi.

Fakat asıl sorun, tünelin bir çok kollara ayrılıyor olmasıydı ve biz maalesef her seferinde farklı farklı yönlerden gidiyorduk ve her farklı yöne saptığımız an işler daha da karmaşık bir hale geliyordu..

Dikkatimi Austin'e doğru çevirdiğimde, sırtında asılı duran çantayı tek kolundan çıkararak önüne alıp, fermuarını açtığını gördüm. İçinden siyah uzun bir şişe çıkardığında, sırtı bize dönük bir şekilde elini arkaya atarak şişeyi bize doğru uzattı.

"Alın, biraz su için." der demez elinde duran matarayı kaptığım gibi kapağını açıp, birkaç yudumda yarısından çoğunu içtim. Kalanını Anna'ya uzattığımda o da bir kaç yudum aldı ve elimde duran mataranın kapağını alarak sıkıca kapattı. Anna, matarayı Austin'e doğru uzattığında Austin yine bize doğru dönmedi ve elini arkaya uzatarak matarayı avuçları arasına aldı ve birkaç defa salladı.

"Size kalsak burada ki canavarlardan değil, susuzluktan öleceğiz. Neyse ki çantamda birkaç şişe daha var." dediğinde Anna kocaman sırıtarak dalga geçer bir tonlamayla, "Tatlım, ben sizin gibi kurt kökenli değilim, benim su içmeye ihtiyacım bile yok. Bunu siz düşünün." dedi ve havalı olduğunu düşündüğü bir sırıtmayla Austin'e yandan bir bakış attı.

Austin hiç duraksamadan yürümeye devam ederken, ağzından şen bir kahkaha çıkmıştı.

"Tatlım, burada ki hiçbir hayvanın kanını içemezsin. Büyülü olduklarını unuttun galiba?" dediğinde Anna'nın bugün kaçıncı defa olduğunu sayamadığım neşeli yüz ifadesi, Austin tarafından yine bozulmuştu.

Vampir OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin