Koşuyordum.
Sonbaharın güzü tüm şehri kucaklamaya başlamışken, rüzgar tüm suratıma vurup turuncu saçlarımın uçuşmasına neden oluyordu. Ciğerlerim oksijen yetersizliği yüzünden kaynıyor, boğazım alevler içinde yanıyordu. Kalbimin vuruşları kulaklarımın içinde yankılanıyorken, zihnimde silemediğim gözlerin içinde deprem etkisi yarattıracak şekilde atıyordu.
Bu rüzgar, kokunu bana taşıyan ah bu güzel rüzgar.
Bu rüzgar, sessizliğe fısıldadığım kelimelerimi sana ulaştıramadan dağıtan ah bu kötü rüzgar.
Şeytanın gölgesi ile olan konuşmamızın üzerinden günler geçmişti. Ona söylediğim şeylerden sonra takımı ile beraber boş oldukları her an antreman yaptıklarını duymuştum. Onu korkuttuğumu ve hırslandırdığımı bilmek içimin rahatlamasına neden oluyordu. Tıpkı bir aptal gibi ağımı örmeme izin vermiş, zihnindeki şeytanın yanına ektiğim endişe tohumlarını sulamaya başlamıştı.
Ne kaybedeceğini biliyordu. Bunu bilmek onu endişelendiriyor, beyni yerine duygularıyla hareket etmesini sağlıyordu. Maçta kriz anında hırsı mantığını kullanmasına izin vermeyerek, kalbindeki kaybetme korkusuyla önümde çuvallayacağına emindim.
Şeytanın omurgasına iplerimi dolamıştım, avucumdaydı.
Tüm okulun dağılmasının üzerinden neredeyse yarım saat geçmişti. Turuncu saçlarımı gören annem yüzünden yarım saat boyunca nasıl bir hayal kırıklığı oluğumu dinlemiş, uzun tırnaklarını hırsla omzuma batırıp tüm bedenimi sarsarken sakince kendisine gelmesini beklemiştim.
Şimdiyse okulun merdivenlerini tırmanırken koşuyordum. İçimdeki patlamayı koşarak dışarı atmaya çalışıyordum. İçim içime sığmıyordu, boğulacak gibi hissediyordum. Zihnimde ne kadar zavallı olduğumu haykıran bir ses vardı, rüzgarın kulaklarımda uğuldayan baskısı bile onu susturmaya yetmiyordu. Kendimi yavaşça ağzına kadar dolan bir volkan gibi hissediyordum. Bir gün patlayacak, dağılacak, dağıtacak olan lav dolu bir volkan.
Kütüphanenin kapısının önünde soluklanmak için durup ellerimi dizlerime yasladım. Ciğerlerim hızlıca havadaki tüm oksijeni toplarken gözlerimi kapattım. İçeriden gelen sesler ve kısık seste mırıldanan şarkı, şeytanın aynadaki yansımasının içeride olduğunu gösteriyordu. Okul çıkışı birbirimizi bekleyip, beraber kütüphaneyi temizleyeceğimiz konusunda sessiz bir anlaşma yapmış olsakta bugün onu beklememiştim. Eve gitmiş, bana söylediği gibi korkak olmadığımı kendime kanıtlamak için annemle yüzleşmiştim.
Korkak değildim.
Xiao Zhan bana kendimi korkak gibi hissettirip, öyle davranmamı sağlamaya çalışıyordu. Birilerini sözleriniz ve hareketleriniz ile olmadığı biriymiş gibi hissettirip öyle davranmasını sağlayabilirdiniz. Bir yalana ne kadar çok inanırsanız, o kadar fazla gerçeğe karışırdı. Ama asıl korkak olan oydu. Oyunları, labirentleri tercih eden her zaman oydu. Dumanlarının arasına karışıp sessizce oyununu izleyen oydu.
Soluklandıktan sonra büyük kapıyı sağ elimle aralayıp içeri girdim. Şarkıyı mırıldanan sesi ben içeri girince aniden kesilmiş, gözlerinin ağırlığını ardımdan kapıyı kapatırken tüm sırtıma yüklemişti.
Gözlerini hissetmek, varlığının odada bir yerde olduğunu bilmek az önce zihnime gömdüğüm tüm hislerin birer düğüm oluşturmuş bir şekilde tekrar boğazıma oturmasına ve beynimde yankılanan sesin daha da fazla bağırmasını sağlamıştı. Tüm zayıflıklarım sanki ortaya çıkmak için onun varlığını hissetmeyi beklemişti.
Titreyen ellerimi yumruk haline getirip yavaşça arkamı döndüm. Saklanmak istiyordum, şeytanın gölgesinden kaçmak istiyordum. Yanında dikilmek, gözlerine bakmak istiyordum ama beni görmesin istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancing With Devil.
FanfictionOnun zihni kirli ve elleri üzerimde, Oh, evet sen şeytansın ve beni de yakacaksın. Geceyi tutuştur, bu bizim sırrımız, Çünkü iyi çocuklar sadece iyi adamlarla takılır.