9.Bölüm

1.9K 211 489
                                    

Kafamdaki sesin dilini şeytanın gölgesinin ateşiyle yaktığımda, zihnimde derin bir sessizliğin oluşup sonunda biraz da olsa huzura kavuşacağımı düşünmüştüm.

Yanılmıştım.

Zihnimde başlayan o ateş, yüreğime haince sıçrayıp bir yangını başlatmıştı. Yıldızlarımın ışığıyla görmek istediğim yerleri aydınlatan kalbim, şeytanın aynadaki yansımasının ateşi ile tamamen aydınlanmaya başlamış ve görmek istemediğim karanlık tarafları karşıma çıkarmaya başlamıştı.

Dün gece bana nasıl yıldızları dinleyeceğini sorduğunda ona verdiğim cevap oldukça kısa ve netti. "Yıldızlar sadece istediği kişiye seslerini duyurur," demiştim gözlerine bakarken. "Sadece kendilerini anlayabileceğini düşündüğü kişilerin duymasına izin verir."

Saçlarımda dolanan eli söylediklerimden sonra yavaşlamıştı ama parmaklarını çekmemişti. Dudaklarının kenarı sinsice kıvrılırken yaydığı enerji cehennemindeki ateşin kaynağının dudakları olduğunu düşündürmüştü o an bana. O dudaklara yaklaşmak yasaktı, temas eden her şeyi ve herkesi ateşinde yakıp kül edeceğine emindim.

"Ama Tilki," demişti tüy kadar hafifleşmiş sesiyle. "Bazen yıldızlarını duymama izin veriyorsun. Ne kadar özel ya da senin için ne kadar acı verici olmasının önemi olmadan bana izin veriyorsun. Seni anlayacağımı mı umuyorsun?"

Kalbimde yanmaya başlayıp beni karanlıktan çıkarmaya başlayan yangın, bu sözlerinden sonra başlamıştı.

Benim bile bilmediğim bir cevabı ona vermem imkansızdı. Ne kabul edebilirim, ne de reddedebilirdim. Bu yüzden en iyi yaptığım şeyi kullanmış, ona kendi silahının ucunu geri doğrultmuştum.

"Ama Zhan," demiştim aynı şekilde. Bir an bile olsun gözlerimi gözlerinden ayırmamıştım çünkü asıl cevabın irislerinde parlayacağını biliyordum. "Sen de bazen o defterin içinde yazılanları bilmeme izin veriyorsun. Senin için ne kadar özel ya da acı verici olmasının önemi olmadan bana anlatıyorsun. Seni anlayacağımı mı umuyorsun?"

Beni dinledikten sonra gülümsemesi daha da genişlerken, gözlerindeki dumanlar cevabını görmemem için yoğunluğunu daha da arttırmıştı ama alevlerin arasında, kendi köşesinde şeytanları ile nasıl tereddüt ettiğini görmüştüm.

Hafif bir kıkırdamayla göğsü sallanırken, saçlarımdaki parmakları şakacı bir tavırla tutamlarımı dağıtmıştı.

"Wang Yibo, ah, Wang Yibo.. Tilki adının hakkını layığı ile veriyorsun."

O gözlerime dumanlarının arasında bile kendisini belli etmeyi başaran ateşin parıltıları ile bakarken, dudaklarım söyledikleri ile istemsizce kıvrılmıştı.

O andan sonra ikimizde konuşmamıştık. O, zihnindeki cehennemin derinliklerine düşünceleri ile çekilmişti. Ben ise salonda bana hazırladığı yatağa yerleşip, onun kokusuyla taşmış olan kıyafetleri içinde kalbimde aydınlanmaya başlayan şeyleri anlamaya çalışmıştım.

Ne zaman uyuyakaldığımı bilmiyordum fakat uyandığımda saat çoktan sekizi geçmişti. Bugün maç günü olduğu için okuldaki derslerin çoğu iptal edilmişti ve her zaman akşam üzeri tüm oyuncuların modunu yükseltmek için yapılan parti yüzünden çoğu öğrenci muhtemelen okula gitmemişti. Bu nedenle okul için endişelenmeden, yattığım yerde gerilip evin içinden gelen ufak sesleri dinledim.

Xiao Zhan uyanmış olmalıydı.

Saçlarımı bile düzeltme gereği duymadan uyuşuk bir şekilde ayağa kalkıp, yerlerde sürünen paçalarımı umursamadan adımlarımı sürüyerek seslerin geldiği odaya yöneldim.

Dancing With Devil.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin