Yaz, demişti bir keresinde bana babaannem.Eğer için ruhuna kan kusacak kadar dolmuşsa, kağıtlara göm zihnindeki demişti. Dudaklarının arasında sigarası vardı, gözleri havadaki tüm dumanı yutmuş gibi pusluydu. O zaman anlamamıştım onu ama, intihar mektubunda umarım zihnindekini benim gibi kağıtlara gömmek zorunda kalmazsın demişti.
Şimdi onu anlıyorum Tilki.
Zihnim yangın yeri, bir savaş var sanki. Tüm alevlerin arasında dik durmam gereken, nefes alamasam bile göğsümü germem gereken bir savaş. Aileme karşı olan savaşım, dünyaya karşı olan savaşım, kendime karşı olan savaşım, kurallara karşı olan savaşım, zihnimdeki şeytana karşı olan savaşım.
Sana karşı olan savaşım.
Ben hepsini yendim. Biliyorsun yanımdaydın, beni izliyordun. Beni görüyordun, hepsini yendim. Şeytanlarımın kalplerini söktüm, sana verdim. Bana ikinci kere bakmadan avuçlarında yok edeceğini biliyordum, tüm kapılarımı kırmanı öylece izledim.
Ben sana yenilmek istedim Tilki. Her zerrem sana yenilsin istedim.
Çünkü ben, senin için zihnindeki o sarı gözlerden başka bir şey değildim. Kendinle olan savaşındım, cehennemdim. Sen cehennemi istemiyordun, sen cennettinde prangalardan kurtulmak istiyordun.
Dumanlarımın arasında kaybolmuştum ama gözlerini görüyordum. Gözlerinin yollarını biliyordum, bir hayalet gibi yürüyordum. Cennetinin kapısında dikilmiştim, beni görmüyordun.
Bana kördün Tilki, bana sağırdın, bana laldın.
Nefretinden başka hiçbir şeye sahip değildim, nefretini bağrıma bastım. Birde hayalin vardı, silikti ama benimleydi. Alışkanlık oldu, son gelince bir yararı olmayacak,biliyorum. Öyle olsa bile,umut etmeye devam ediyordum.Yine de korkuyorum. Ya son geldiğinde yanımda hayalin bile olmazsa?
Birde rüzgar vardı, seni bana getiren. Bu rüzgar, kokunu bana taşıyan ah bu güzel rüzgar.
Bu rüzgar, sessizliğe fısıldadığım kelimelerimi sana ulaştıramadan dağıtan ah bu kötü rüzgar.
Bu rüzgar, acımasızca bizi savurup dağıtmasına izin verdiğim bu rüzgar..
Merak ediyorum.Bu rüzgar, sana karşı dağılmayı kabul etmiş tüm parçalarımı taşır mı ruhuna? Kabul eder misin kül kokan benliklerimi, basar mısın sen de göğüs kafesine?
Sana korkak dedim ama, asıl korkak belki de bendim. Ne acı, böyle olmasına izin verdim. Parmak uçlarımdan küller dökülüyor diye, dokunmak istemedim sana islerim bulaşır diye.
Ateşin bir parçasıyım, yollarını bildiğim halde alev alır diye yürüyemedim, kimsesiz sokaklarına adımlarımla ismimi öğretmedim hiç. Acılarına sarılamadım dumanlarım çöker bir gölge gibi üstüne diye. Kendi söküklerimi söküp seninkilere katmadım belki ama sana nasıl düştüğün yerden kalkacağını öğrettim. Nasıl yüzleşeceğini, nasıl kendinle savaşacağını.
Gözlerime ilk baktığında ne yapması gerektiğini bilmeyen, sayıkladığı yerde debelenen bir çocuktun. Çocuktuk. Birbirimizi büyüttük, birbirimize öğrettik.
Nefreti, hırsı, intikamı, acıyı, ayakta durmayı öğrettik.
Ama hiç sevgiyi öğrenmedik birbirimizden. Sana ulaşmak için attığım tüm adımlarımı kırdın, yollarımı topladın.
Yine de, gözlerime bak istedim. Anla, gör her şeyi istedim. Karşındaydım, zihnim çıplaktı ama sen sadece görmek istediklerini gördün Tilki. İnanmak istediklerine inandın.
Ben hariç her şeyi gördün gözlerimde.
Şimdi karşındayım. Derimi etimden ayırdım. Her şeyimle karşındayım. Yalanlarımla, doğrularımla, nefretimle, sevgimle, yaralarımla.. bende açtığın kanayan yaralarımla karşındayım. Yanımda hayalin var, oldukça silik ama benimle.
Sana yenilmeye hazırım.
Kartlardan yapılmış bir ev, içinde biz. Yıkılmaması imkansız. Temeli yalanlardan ve oyunlardan yapılmış. Bu bizdik. Şimdi yıkılma zamanı.
Ellerinde yıkılmaya hazırım.
Her gece bişeyler için savaşırız. Güneş battığında aynıyız.
Bir yanımız gölgeler içinde, bir yanımız alevler içinde yanıyor.
Gölgemi silmeye hazırım.
Ateşe verdim yağmuru, ve bizi de attım alevlere.Bir şeylerin öldüğünü hissettim.
Çünkü biliyordum ki bu sondu.
Karşında yanmaya hazırım.
Tüm kapılarım açık, tüm kartlarım yerde, ateşin gölgesine sakladığım harabalerim benimle. Bu kez savaşmak yok Tilki, bu kez parçalanmak var.
Bu bizim son dansımız.
Cennetini cehennemin üzerine yık, söndür her şeyi. Günahlarla dolu yollarımı yıka, yalanların filizlendiği çiçeklerimi savur, alevlerin içindeki evimi dağıt. Kül et her şeyimi, is kokan duvarlarıma bulaştır kokunu. Geceden başka hiçbir şeye sahip olmayan gökyüzüme çak yıldızlarını, aydınlat karanlığa gömdüğüm her şeyi. Kanımı akıt, boya göğü, sök şafağı. Cehennemde cennetin güneşini doğur.
Sen diye yanan her zerremle kül olmaya hazırım.
Rengini al, boya her tarafımı. Sana solmaya hazırım, rengine karışıp varlığımı silmeye hazırım.
Sende yok olmaya hazırım.
Sende doğmaya hazırım.
Rengini ruhuma katıp içim dışım sen olmuş bir şekilde yeniden var olmaya hazırım. Sende parçalandığım yerden, sana bulanmış bir şekilde yeniden birleşmeye hazırım. Gökyüzümü sana bakarak kurup, yıldızlarıma seni anlatmaya hazırım.
Ya sende parçalanıp, sen diye doğacağım. Ya da ateşimle rengimi yakacak, kül olup savrulacağım.
Şimdi, etini derinden ayırıp gelir misin bana? Dipte yuvarlanıyoruz, elimi tutup benimle sonu görür müsün sen de? İzin verir misin yaralarına sızmama?
Yoksa ayaklarınla ruhumu çiğneyip tek başına mı çıkarsın yüzeye beni dibe gömmek için?
İyi olacaksan, omurgam kırılsa bile zaferinin son basamağı olup seni yüzeye taşımaya hazırım.
Bu son oyunumuz, kaybedersem kazanacağım.
Ya sen Tilki? Sen parçalanmaya hazır mısın?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancing With Devil.
Fiksi PenggemarOnun zihni kirli ve elleri üzerimde, Oh, evet sen şeytansın ve beni de yakacaksın. Geceyi tutuştur, bu bizim sırrımız, Çünkü iyi çocuklar sadece iyi adamlarla takılır.