Çocuğum, çocucuğum,
avucu göğsüne yaslı, yüreğinin coşkulu ritmini dinleyen çocuğum,
Çocucuğum.Sana doğru attığım her bir adımda başka bir renge bulanan,
Geri kalan tüm dünyanın solduğunu ilerledikçe fark edip, bulandığı tonda boğulan,
Çocuğum, çocucuğum.Sim siyah semaların, renk hırsızı kara kalplerinin arasından avuçlarındaki ritmi yavaş kanayan yüreği sana taşıyan çocuğum,
Ben daha çocucuğum.sim siyahların evreninde yıldızlar senin kirpiklerinden yanağındaki gökyüzüne düşer,
biliyorum, sönmüyor, yanıyor senin de gözlerin,
bak şimdi nasıl da ışıl ışılsın.Ah sen, kan revan içinde fısıldayarak haykıran,ritmini duy diye yaşattığım çocucuk yüreğime sağır olurken nasıl da acımasızsın.
-Xiao Zhan'ın güncesinden.
🦊⭐
Çocukluk aşkı.
Bunun hakkında sayısız kitap okumuş, film izlemiş ve çevresinden öykülerini dinlemişti. Fakat ne izlediği filmler ne de başkalarının hatıraları, göğsünde her geçen gün daha da büyüyüp onu yutmaya başlayan yarıktan bahsetmişti. Geçmişi gözlerindeki tatlı bir hüzün ve özlem dolu bir tebessümle yaşamışlardı.
Oysa o hiç gülmemişti.
Kaynağı tam göğsünde olan ve kaburgalarını doldurup tüm bedenine yayılan bir kemirgen sürüsü varmış gibiydi hep. Durmuyor, yorulmuyor ve içini kemirmeye devam ediyordu. Öyle bir boşluk çukuruydu ki bu, fısıldayarak dahi dile getiremiyordu. Açıpta göğsünü kimseden açık açık yardım isteyemiyor ya da çıkıpta karşısına, bak seni gördüğüm her an bağırsaklarımı karıncalar ısırıyor diyemiyordu.
Hiç kimse onun gibi değildi, biliyordu. Çevresindeki hiç kimse onun sevdiği gibi birini sevmemişti, kimse de bahsetmemişti. Sevdiği kişi bile onun gibi değildi.
Söyleyemezdi, umut edemezdi, hayal edemezdi. Yasaktı, nasıl cüret ederdi? Yaklaşamazdı lakin uzakta kalamazdı. Sanki karşısında bir ayna ile rus ruleti oynuyordu ve mermi her halükarda onu öldürüyordu. Sancılı bir döngünün içerisinde her senaryonun sonunda kaybediyordu, o bu ruhunu kemiren duygulara mahkumdu. İçi boş sayfaları olup son sayfasında kaybetti yazılan bir romandı, bunun için tek bir harf bile yazılmasına gerek yoktu.
Bunu kabullenmişti. Kabullendiğinde ise en azından girdiği toprağın altından onun adımlarının sağlam atması gerektiğini düşünerek karşısına çıkmış, bir şekilde düşman hattında dahi olsa yanında durabilmişti. Xiao Zhan kendi hislerini bir tabutun içine koymuş ve Wang Yibo'nun hislerine ömür biçmeye başlamıştı.
Kendi yenilgisinin mutsuzluğuna dayanabilirdi ama Wang Yibo'nun mutsuzluğuna dayanamazdı.
Kendi yalnızlığına tahammül edebilirdi lakin Wang Yibo'nun tek başına gözlerinin dalmasına dahi tahammül edemezdi.
Yine de, dün ilk defa hayallerinden dahi sakındığı dudakların bir başkasının dudaklarında mutlulukla kıvrıldığını görünce sevinememişti. Wang Yibo'nun değil yüreğinin, tırnağının ucuna dahi sahip olamayacağının farkındaydı lakin onu bu denli akıl sınırlarının kıyısında dolaştıran şeylere, bir başkasının kolayca, ulu orta ve bağıra çağıra bu kadar basit yaklaşması korlar içerisinde hissettirmişti. Midesindeki asitin nasıl soluk borusunu yaktığını, lavaboya gidip art arda boş öğürdüğünü hatırlıyordu. Kusmuyor, sadece içerisinde peydah olan acıyı taşıyamayan içi, kendisini öğürerek boşaltmaya çalışıyordu fakat hiçbir şey azalmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancing With Devil.
FanficOnun zihni kirli ve elleri üzerimde, Oh, evet sen şeytansın ve beni de yakacaksın. Geceyi tutuştur, bu bizim sırrımız, Çünkü iyi çocuklar sadece iyi adamlarla takılır.