"Böyle bir şeyi yaptırdığına inanamıyorum."
Jiyang kafasını önündeki defterden kaldırmadan sessizce konuşmuştu. Sessindeki şaşkınlık bir insanın bunu yaptıracak kadar kötüleşmediğine inanmak ister gibiydi. "Bu defa oldukça ileriye gitti Yibo, bunun altında kalamayız."
Ön sıralarda dersi anlatan öğretmeni umursamadan defterimi karalamaya devam ettim. Sabah aynaya bakınca gördüğüm turuncu saçlar hala bana oldukça yabancı geliyordu. Yine de, şeytanın aynadaki yansımasına düşündüğü kadar zayıf olmadığımı kanıtlamak için saçlarımı özenle taramış ve şekillendirmiştim.
Bak, diyordum. Hala ayaktayım, düşmedim. Acıyı aldım ve çiçeklerimle süsledim.
"Bunu bende biliyorum Jiyang."
Son ders olduğu için neredeyse herkes düzenli aralıklarla saati kontrol ediyordu. Yelkovanın her hareketinde içimdeki sıkıntı daha da büyüyor, yan taraftan hissettiğim bakışları görmezden gelmek gittikte daha da zor hale geliyordu. Gün boyunca bakışlarının ağırlığını üzerimde hissetmiştim. Zihninde beni izleyip her anımı şeytanları ile analiz ettiğini biliyordum.
Gözlerine baktığım anda zihnim karşısında çıplak kalıyordu. Gözlerimi o hariç her yere değdirmiştim, kaçmıştım. Gözlerini ben hariç hiçbir yere değdirmemişti, beni yakalamak için bekliyordu.
Xiao Zhan ile birleştiğimiz noktalar olsa da, ayrıldığımız kısmlar da vardı. Ben, onu herkesin içinde kıstırmayı severdim. Herkesin önünde onu düşürmeye çalışır, herkesin önünde acılarını vicdansızca suratına vurardım. Düşündüğü kadar yenilmez olmadığını herkes görsün isterdim. Benim önümde nasıl savunmasız kaldığını, istediğimde dizlerini nasıl bükebildiğimi, nasıl parçaladığımı herkes bilsin isterdim.
Benim aksime, Xiao Zhan kalabalıklar içinde bana dokunmazdı. Ne söylersem söyleyeyim, ne yaparsam yapayım karşılık olarak cehennemin dumanları arasında kaybolmuş gözleriyle sadece beni izlerdi ve şovumu yapmama izin verirdi. Şeytanları ile ininde bekler, yalnız kaldığımız an ise maskelerin hepsini düşürürdü. Sadece başbaşayken beni düşürmeye çalışır, sadece yalnızken kelimeleri ile bana saldırırdı. Düşmemi de, sendelenmemi de, ayakta kaldığımı da sadece kendisi görsün isterdi. Maskelerden arınmış bir şekilde, ikimizinde zihinleri tamamen çıplakken kana bulanalım isterdi. Birbirimizi parçalasakta, birbirimizi diksekte, yok olduğumuz yerden yeniden var olmayı başarsakta bunlara şahit olan yalnızca kendisi olsun isterdi.
Bu yüzden herkes turuncu saçlarıma bakıp kendi arasında alayla konuşurken ve ben ondan kaçarken sessiz kalmış, kendi köşesine çekilip her zaman yaptığı gibi gözlerini üzerime dikmişti.
Buradayım diyordu, seni hala görebiliyorum.Sonunda herkes gittiğinde kalan sadece ben ve sen oluyoruz.
"Cuma gününe kadar antrenmanları sıkı tutmamız lazım," dedim elimdeki kalemi bırakırken. "Annemle anlaşmak zor olacaktır ama bir şekilde hallederim. Hata lüksümüz yok."
"Eğer aptal gibi topa atlamasaydın o gün zaten kaybetmeyecektik Yibo."
Jiyang'ın sızlanan haline gözlerimi devirdim. Hatanın bende olduğunu biliyordum ama bir şey yapmam lazımdı. Tüm riskleri göze alıp bunu yapmışken takımdaki kalan herkesin hiçbir hatası yokmuş gibi tüm sorumluluğu üzerime atamazlardı.
"Eğer topu kaleye girmekten kurtarabilseydim bana böyle bir cümle kurabilir miydin Jiyang?" gözlerimi defterimden kaldırıp hemen yanımda bana şaşkınca bakan gözlere çevirdim. Onun aksine sesim bir buz kadar soğuktu. "Hayır, aksine hepiniz bana övgü dolu cümleler kurardınız. Sizin gibi sahada dikilmek yerine risk aldım ve kaybettik. Birilerini suçlamadan önce herkes nerede hata yaptığını arasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancing With Devil.
Fiksi PenggemarOnun zihni kirli ve elleri üzerimde, Oh, evet sen şeytansın ve beni de yakacaksın. Geceyi tutuştur, bu bizim sırrımız, Çünkü iyi çocuklar sadece iyi adamlarla takılır.