god knows how i loved || prologue

18.7K 671 521
                                    

İçki bardağını çalışma masamın üzerine koydum yavaşça

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


İçki bardağını çalışma masamın üzerine koydum yavaşça. Yorgun gözlerim pencereden dışarı bakıyordu ve hiçbir şey hissetmiyordum. Dudaklarım yukarı kıvrılmıyor, kalbim heyecanla atmıyordu. Kapının girişinde babam duruyor, fakat ben hiçbir mutluluk duygusunu içimde barındırmıyordum.

Bardaktaki sıvıyı boğazımdan aşağı yolladım hızla. Az da olsa acıyı hissetmeyi seviyordum zira başka hissettiğim hiçbir şey yokken acıyla yetinmek muazzam geliyordu.

Sonra o çıktı dışarıya. Her boka karışıyor olması yetmiyormuş gibi babamın eve gelişini kutlamak için bahçesine çıkıp çimleri sulamaya başlamıştı. Meraklı, küçük, aptal bir kızdı. Bu gecenin karanlığında bile parlayan uzun sarı saçları vardı ve onları hiç omuzlarına düşerken görmemiştim; saçlarını hep toplardı. Oldukça boktan bir hayat yaşıyor olmasına rağmen şımarık gülümsemesi yüzünden düşmezdi.

Bir yudum daha aldım.

Babama tüm heyecanıyla selam verdi. "İyi akşamlar Bay Jeon! Eve dönmeniz çok güzel. Kaç gün kalacaksınız?"

Gereksiz sorular.

"İyi akşamlar, Rosé. Birkaç eşya almaya geldim. Yarın sabah işe geri döneceğim."

"Jungkook sizi özlemiş olmalı!" Diye bağırmaya devam ettiği sırada bahçeyi suladığı hortumu elleri arasından kaçırdı ve üzerini boydan boya ıslattı. "Lanet olsun..."

Ayrıca beceriksiz ve sakardı da.

Babam içeri girdiğinde o da bahçeyi sulamaya bir son verip sırılsıklam olan beyaz tişörtünü teninden ayırmaya çalışıyordu. Ve beyaz bir tişörtün içine siyah bir iç çamaşırı giymenin fazlasıyla yanlış olduğunu bilemeyecek kadar masumdu. Eh, biz erkeklere de bakmak düşüyordu tabi değil mi? Daha önce hiç görmemiş gibi bakmak.

"Jungkook?" Diye seslendi aşağıdan babam. Sesini bile unutmuştum. Bunca yıl uğramayıp bizi terk ettikten sonra sadece eşya almaya geliyor olması onu yeniden bir baba yapmıyordu.

Bardaktaki içkiyi bitirdikten sonra aşağı inmek için masamdan kalktım. Dengemi sağlamam birkaç saniye sürdü fakat kendimde olduğumu biliyordum. Merdivenleri indikten sonra salonun ışıklarını açan babam karşısında gözlerimi acıyla kısıp ona boş ve kızaran gözlerle bakmıştım.

"Leş gibi kokuyorsun," dedi yüzünü ekşiterek. Bazı şeyleri abartmayı severdi. "Annen evi hiç toparlamıyor mu? Bok gibi burası."

Bardağı mutfak lavabosuna koymak için yanından geçerken, "Yeni sevgilini getirip burada temizlik yapmasını rica edebilirdin. Belki genç bayan, alt taraflarıma da yardımcı olurdu." dedim ve gülümsedim.

Sinirden kıpkırmızı kesildi yüzü. Ancak artık alışmış olmalıydı ki eskisi gibi bir tepki vermemişti. "Hiç akıllanmayacaksın, değil mi? Bunca yıl geçti ama hala çocuksun."

"Çocuk değilim, sadece güzel sevgililerinle yatmayı seviyorum. Hepsi bu."

Bana iğrendiğini belli eden bir bakış attıktan sonra salondaki dolaplara yöneldi ve birkaç eşyasını kolunun altına doldurmaya başladı. Ben de mutfak tezgahına yaslanmış, öylece onu izliyordum.

Saçları kırlaşmıştı. Onu en son 5 yıl önce ani bir kararla evlendiği benim yaşlarımdaki bir kızla, kafede görmüştüm. Yanına gitmeyip yine aynı şekilde uzaktan izlemiştim. Yalan söylediğimi sanıyordu fakat çoğu sevgilisiyle birlikte olmuştum ve bunu biliyor olmasına rağmen inanmamayı tercih ediyordu. Kısacası baba-oğul ilişkimiz fazlasıyla boktandı ve bunu garipsemiyordu. Annemle de bundan 7-8 yıl önce ayrılmışlardı. Eskiden yılda bir kere bizi görmeye gelirdi fakat şimdilerde neredeyse hiç uğramıyordu.

Eşyalarını toparladıktan sonra dolabın kapağını kapattı ve çatık kaşlarıyla birlikte beni boydan süzüp birkaç saniye bekledi. Belki de sevgilileriyle yatmadığımı, alkolik olmadığımı ya da derslerime çalıştığımı söylememi bekliyordu. Hiçbir konuşma geçmediğinde kafasını çevirdi, kapıyı açtı ve evden çıktı. Sabah gideceğini söylese de bana katlanmak için kendisinde yeterli gücü bulamamış olmalıydı ki hemen çıkmayı tercih etmişti. Hoş, pek de umrumda değildi artık.

Buzdolabını açıp kendime ağır bir kokteyl hazırladıktan sonra salonun ışıklarını kapatıp odama geri döndüm. Bu kadar kolaydı işte. 4-5 yıl sonra eve gelir, eşyasını alır, birkaç hakaret eder ve yine çekip giderdi.

Çalışma masama oturup bardağı da ellerim arasına aldım ve arkama yaslanıp karşı evi izlemeye başladım. Bu sırada karanlık odamda ekranı parlayıp cebimde titreyen telefonumdan ufak bir mesajım vardı.

rose_chi: merhaba jungkook!

rose_chi: benimle birlikte babaannemin yaptığı kurabiyelerden yemek ister misin?

Uyarı: Lütfen spoiler içeren yorumlar yapmayın, sorular sormayın. Anlayışınız için teşekkürler.

Keyifli okumalar.

sevgilerimle, rue.

god knows how i loved • rosékook ✓  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin