conan gray, heather.
"Neden önümden yürüyorsun?"Çantamın kollarını sıkıca kavramıştım ve başımı kaldırmadan, önüme bakmadan hızlı adımlarla ilerliyordum. Okula gitmek bile istemiyordum fakat devamsızlığım çok fazlaydı ve sadece mecbur olduğum için ilerlediğim adımlardan ibaretti yürüyüşüm.
"Rose?" Diye seslendi yeniden. Uzun bacaklarıyla yanıma yetişmesi zaman almamıştı. "Saat kaçta ve neden gittiğini bile bilmiyorum."
"Erken uyandım ve gittim." Dedim. Hiç uyumamıştım ki.
Adımlarımı durdurmak için kolumu kavradığında ona bakabilmek için başımı hafifçe kaldırmam gerekmişti.
"Sorun ne?" Diye sordu ve beklemeden, "Okuldakiler saçma sapan konuşacak." Dedim. Gözlerinin içine bakınca bile utançtan ve kızgınlıktan ölüyordum.
Alaycı bir gülüş savurdu. "Okuldakiler kimin umurunda? Öğrendikleri şey onları alakadar etmez."
"Beni eder," kolumu büyük eli arasından kurtararak okula doğru yürümeye devam ettim. Bir şey söylemeden arkamdan geliyordu ve okul bahçesine kadar aynı mesafeyi koruyarak gelmeye devam etti. Sanki rolleri değişmiş gibiydik; şimdi beni takip eden kişi Jungkook'tu.
O malum gecede ise hiç uyumadan kafamdaki düşüncelerle uğraşıp durmuştum. Yatağının köşesinde, ellerim başımın altındayken bazen onu izlemiş ve bazen de camın önüne geçip dışarıyı seyretmiştim. Sonra uyanmamasını dileyerek yumuşak saçlarıyla da oynamıştım. Hatta uykusu o kadar derindi ki dokunuşlarımın hiçbirini hissetmediğine emindim.
Saat 4 civarında ise nemli kıyafetlerimi giymek yerine onun siyah tişörtünü üzerime geçirip eve gitme kararı almıştım. Odasından sessizce çıkıp kapıyı örtmüş, evden de aynı sessizlikte ayrılmıştım ve nedenini bile bilmiyordum. Sadece huzursuz ve kendime kızgın hissetmiştim. Yanında kalmayı hak edecek ne yapmış olabilirdim ki zaten? Öylesine ve gelişigüzel yaşanmış bir geceden ibaretti, biliyordum.
Okuldan içeri girdiğimde arkama bakmaya korkarak sınıfımın yolunu tuttum. Merdivenleri çıkarken peşimden gelmeye devam edeceğini fakat arkadaşlarının onu durdurduğunu fark ettiğimde içime hiç olmadığı kadar büyük bir rahatlama yerleşti.
Çantamı sıranın üzerine bırakıp kitaplarımı çıkarmaya başladığımda ise konuşulanlara kulak kapamam pek işe yaramayacaktı çünkü herkesin uğraşı bendim. İnsanların alıp veremediği neydi, bilmiyordum ancak canları sıkıldıkça benimle uğraşıyor olduklarını düşünüyordum. Hayatım boyunca da hep böyle olacak gibiydi.
"Günaydın Rose," diyerek yanıma geldi sınıf başkanımız. Yanında da en yakın arkadaşı Yuna duruyordu.
"Günaydın." Dedim gülümseyerek. Geçen sene başıma gelenlere gülen kıza neden tatlı davranıyordum ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
god knows how i loved • rosékook ✓
Fanfictionco_okie: beyaz tişörtün altına siyah iç çamaşırı giyilmez. start: 30.07.20 finish: 02.04.21 texting.