yael naim, toxic.
Yağmur öfkeliydi bu gece benim gibi. Yalnızca ben biraz öfkeden çok hayal kırıklığı yaşadığımı hissediyordum. Tam bir saat boyunca durmadan ağlamıştım ve yastığımın üzeri sırılsıklamdı. Bunu öğrenmek zordu fakat artık kabullenmem gereken gerçekler vardı ve konuşmak zorundaydım. Her ne kadar bunu istemesem de ayaklarım beni Jungkook'a götürmek zorundaydı.
Yatağımdan kalktım ve lavabonun önüne geçtim. Gözlerim kıpkırmızıydı. Sabahtan beri hiçbir şey yememiş ve okula da gitmemiştim. Jungkook birkaç kez kapıya gelmişti; telefonumu unuttuğumu söylemiş, okula gidip gitmeyeceğimi sormuştu. Ne kapıyı açmıştım ne de bir cevap vermiştim ona. Babaannem defalarca ne olduğunu sorsa da ona bile anlatmamıştım hiçbir şeyi. Ayrıca gelip almam için telefonumu bahçedeki saksının yanına koyacağını söylemişti. Gittiğinden emin olduktan sonra telefonumu alıp odama geri koşmuş ve ağlamaya devam etmiştim.
Neden ağladığımı bile bilmiyordum. Sadece çok sinirli ve kırgındım. Nasıl bu kadar aptal olabildim, diye kendimi yiyordum. Aslında anlatılan her şey Jungkook'a aitti ve bir bakıma kendisini gizlememişti benden. Hepsi benim hatamdı: aptallığım, inanmayışım... Şimdi geçip ona, bana bunu nasıl yaptığını soracağım hesaplarla gidemezdim. Fakat kırgındım işte, çok fazla kırgın.
Yağmur iyice bastırdı ve şimşek gürültüyle çaktı. Kendi telefonumu ellerim arasına alıp "co_okie" ile olan mesajlaşmalarımıza girdim. Jungkook'tan o kadar farklıydı ki hâlâ o olduğuna inanmak istemiyor gibiydim. Fakat son zamanlara baktığımda yumuşayan kalbini hissettiğimi düşününce aslında pek de uzak gelmiyordu.
Derin bir nefes alarak telefonu kapadım ve odama geri döndüm. Saat neredeyse gece yarısına ulaşmak üzereyken kapı çaldı. Sertçe yutkunarak kapıya koşturdum ve delikten olabildiğince sessiz bir şekilde bakmaya çalıştım: Taeyong gelmişti.
Açmak istemiyordum. Yüzümün hâlini gördüğünde sebebini bilecek ve sinirlenecekti. Uzun zaman olsa da hakkımdaki çoğu şeyi biliyordu Taeyong. Her şeyi anlatırdım ona. Okulda olanları, üzüntülerimi, mutluluklarımı, Jungkook'u... Sanırım en çok da bu çaresiz sevgime üzülüyordu.
"İçerde olduğunu biliyorum Rosie." Dedi kapının ardından. Sırtımı yaslayıp oturmuş, ağlamamaya çalışıyordum şimdi. "Ben odanın camından içeri sızmaya kalkışmadan önce açsan iyi olur."
Cevap vermedim.
"Bir şeyler oldu, biliyorum." Dedi. "Okulda olanları duydum."
Kaşlarım çatıldı yavaşça. Boğazımdaki yumruyu mideme indirmek için sertçe yutkunduktan sonra dizlerimi iyice kendime çekmiştim.
"Her şeyi öğrenip dalga geçmelerini kaldıramazsın."
Hızla ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Kıpkırmızı gözlerimin hiçbir önemi yoktu şu an. Çatık kaşlarım ve yorgun gözüken bedenim karşısında gözleri irileşen Taeyong, bir süre öylece bana bakakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
god knows how i loved • rosékook ✓
Fanfictionco_okie: beyaz tişörtün altına siyah iç çamaşırı giyilmez. start: 30.07.20 finish: 02.04.21 texting.