on altı

28.5K 2.1K 420
                                    

Nasılsınız? Ben yine ağlıyorum. Ağlamam güzel, yazmak için ilham geliyor.
____

Herkes arabalardan inmişti. Bilinmeyeni o kadar görme isteğiyle dolmuştum ki etrafa bakınıp duruyordum. Ona bu kadar yakın olma fikri beni çıldırtıyordu.

Yeşilliklerin içinde bir büyük tahta ev vardı. Ailenin işlettiği pansiyonnun otuz kişilik kapasitesi vardı. Benimle beraber dört kız daha vardı ve bunlardan biri o yolda beni durduran iki kızdı. Futbol takımının menajerleriydiler. Diğer iki kızda voleybol takımının menajeriydi.

Siyah saçlarımı geriye savurup, başımı dikleştirdim. Olduğum yer kampı tam gören büyük bir kayanın üstüydü. Buraya çıkmak zor olmamıştı ama inişi için aynı şeyi söyleyemeyecektim sanırım.

İnmenin zor olacağını bildiğimden popomu oturduğum yerden kaldıramıyordum. Kayaya tüm becerisiyle çıkmış ancak inmeye sıra geldiğinde ürkek bir kedi olmuştum.

Yerimde homurdanıp kafamı geriye yasladım ve derin bir nefes aldım. Aslında bir nebze yeşillik için buraya gelmiştim.

"Tanrı aşkına! Orada ne işin var?" diye cırlayan kişiye döndüm. Tahmin ettiğim gibi sesin sahibi Berraydı. Başımı aşağı doğru eydiğimde altta Taha, Berra ve ismini bilmediğim kumral kız beni izliyordu. Aslında abartılacak bir şey yoktu. Aramızda iki-iki buçuk metre vardı. Düşsem bile muhtemelen en fazla bir yerim kırılırdı.

Küçükken yataktan yanlışlıkla düşmeye çalışıp, acısız ölmek isterdim. Ama her düştüğümde kafamda veya kolumda ki acıyla ağlayarak kalkar ve kendimi öldürmeyi düşündüğüm için benliğimden nefret ederdim.

Yanımda kimse yoktu...

Yalnız başıma çıktığım kayalık acılarımın bir tutamını önüme sürerken bir nebze de olsa tepkisiz kalmayı başarıyordum. Gözlerimi kapatıp, göz pınarlarımdan atlamak isteyen gözyaşlarımı geriye attım.

"Şimdi yalnız değilsin." dedim kendime. O da bana öyle demişti. Bilinmeyen benimleydi artık, yalnız değildim. Yüzüme sahte bir gülümseme koyup olduğum yerden kafamı aşağı sarkıtıp gözlerimi açtım.

Kahvelerengi gözlerim, bal rengi gözlerle kesiştiğinde yutkundum.

Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıp yüzümden birkaç santim uzaktaki Ardaya baktım. Yüzümdeki gülümseme hafif hafif solarken yutkundum. Her zaman tepkisiz olan yüzü endişeyle bezelenmişti. Burnuma kokusu dolduğunda başımı aniden geriye çektim.

Kalbimde ki tanıdık hızlanma kendini gösterdiğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Arda beni anlamış gibi konuşmaya başladı.

"Kayalıktan inemiyormuşsun." dedi sırıtarak. Ardından "Ürkek kedi." diye ekledi. Kaşlarımı çattım ve ağzımdan "hah" diye bir nida döküldü. Yerimde dengesizce doğruldum.

İç sesim "Ayşe hadi elini uzat ve inelim en mantıklısı." dediği sırada dudaklarımdan "Kendim inerim, çekil." gibi tam tersi bir cümle dökülmüştü. Dişlerimi birbirine bastırıp sakince soludum.

Arda uzun parmaklı elini çekip, ellerini ceplerine koyduğunda üstündeki siyah polar da gözüm takılı kalmıştı. Yutkundum. "Aklımdan çıkmıyor!" diye cırlıyordu iç sesim. Onu önemsemeden popomu taşa koydum ve ayağımı aşağıda ki bir oyuğa koyup inmeye başladım.

Son adıma geldiğimde hiç planlamadığım şekilde ayağım kaydı, yere iki ayak üstü düşmüştüm ama dengesiz bir düşüş olacak ki belimi arkamda ki taşa vurmuştum.

Ağzımdan acı içinde dökülen tıslamayı kimsenin duymamasını umuyordum. En azından kimsenin yardımı olmadan inebilmiştim, buda bir şeydi.

Arda bana yaklaşıp tam yüzümün hizasına eğildi. Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı. Titreyen bedenimi aldırmadan başımı dik tuttum. Bir şey demesini bekledim ama hiçbir şey demiyordu. Geri çekilmeye çalıştığım sırada gözlerine baktım.

Kalbim mümkünmüş gibi daha hızlı atmaya başladı. Bal rengi gözleri dudaklarımda takılı kaldığında gözlerimi kapadım. Kendimi aniden geriye çekip omuz vurarak yanından geçtim ve hızla yürümeye başladım. Daha kampın ilk saatleri böyle olmamalıydı.

"Ayşe, bekle!" hışımla arkama döndüm. Berra yanıma gelip durdu. Koştuğu için nefes nefese önümde duruyordu. Tam terslemek için ağzımı açacaktım ki ilk önce o konuştu.

"Ben seninle arkadaş olmak istiyorum." dedi.

"Ne?"

"Arkadaş olmak istiyorum."

"Neden?"

Sorduğum soruyla Berra ilk önce kızardı. Sonrasında başını eğip mırıldandı " Aslında seninle hep arkadaş olmak istemiştim çünkü..." diyip durduğunda tek kaşımı kaldırıp kollarımı bağladım. "Tanrım! Çünkü sen çok havalısın ve derslerin çok iyi ve sana özeniyorum ve ve sevdiğim çocukla da çok yakınsın. Aynı zamanda basketbol menajerisin. " cümlelerini bitirdiğinde boş gözlerle onu izliyordum. Çok konuştuğu için de nefes nefese kalmıştı.

"Ne saçmalıyorsun sen?" dediğimde sadece yere bakıyordu. Sabırlı olmak için sağ ayağımı yere vurup durdum ve nefes aldım.

Sen hiçbir şeyi haketmiyorsun..

"Bak sana çok saçma-" sözünü kesip bir adım ileri çıktım. Zihnim babamın sözleriyle dolup taşıyordu.

"Evet, çok saçma."

"Evet ama-"

"Kes." dediğimde bebek mavisi gözleri aniden dolmuştu. Alt dudağı titremeye başladığında kalbime ağrı girmişti. Yine oluyordu. Sivri dilim benim iznim olmadan konuşmaya dahil oluyordu. Başımı eğip kendime gelmek için salladım.

Kafamı yukarı kaldırdığımda gitmişti. Gözlerim yine aynı gözlerle kesiştiğinde yutkundum. Bana acıyordu. Ardayı da geride bırakıp hocaların olduğu yere doğru koştum. Bana acınmasından, güçsüz olmaktan nefret ediyordum.
___

Hocalara yardım edip, iyice yerleştiğimizde beş kız aynı odada kalacaktık. İki hafta boyunca hergün Berra'nın yüzünü görmek zorunda mı kalacaktım?

Sıkıntıyla oflayıp yanıma çalışma planını ve kulaklıklarımı alıp odadan çıktım. Kimseye görünmemeye özen gösteriyordum.

Kamp alanına çıktığımda hocaların ve birkaç öğrencinin ateş yakmaya çalıştığını gördüm. Gözüm bizimkileri aradığında kimseyi görememiştim. İçimi nedensiz bir üzüntü kapladığında somurttum.

Telefonumu çıkarıp Bilinmeyene yazmak için uygulamaya girdim. En son konuştuğumuzdan beri bana hiç yazmamıştı. İyice kendi kabuğuma çekilip telefonu cebime koydum ve oturmak için güzel bir yer aramaya koyuldum.

Etrafa bakınırken gözüm Berraya takıldı. Siyah kısa elbisesinin üzerinde beyaz bir ceket vardı. Diğer kızların ortasında oturuyordu. Kimisi sarı bukleleriyle oynuyor, kimisi tombul yanaklarını sıkıyordu.

Belki de onu kıskanmıştım. Belki kendimi onun için çok yetersiz görmüştüm. Sonuçta o mükemmeldi ve oldukça popülerdi. Böyle insanların benimle yakın olma isteğini anlamıyordum.

Oturacak bir ağaç dibi bulduğumda dudaklarım memnuniyetle kıvrıldı. Kulaklığımı takıp Kaleo- I Can't Go On Without You şarkısını açtım. Çalışma planını açıp, bu hafta içerisinde ne yapacağımızı kafama kazımaya başladım.

Çalışmam bitmeye yakın telefonumun bildirim sesiyle tüm dikkatim dağıldı. Umursamayıp çalışmaya dönmeye çalışmıştım fakat başarısız olmuştum. Bıkkınlıkla telefonumu elime aldım.
_____

İlk defa yazdığım bir bölüme ısındım...

muah.










kusursuz | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin