Yarım saatir değişmeyen müziğin ardından beni burada tutan tek şey planlarım oldu. Diyorum artık fotoğrafları göstermeye mi başlasak, yok. Adettenmiş önce pasta kesilirmiş. Ne zaman pasta önce kesildi!
Her gittiğimiz düğünde pasta bekle bekle ömrümüz solardı, yaşam sevincimiz ölürdü sonra küçük dilim iki çatal ile servis edilirdi. Neymiş tek başına bana yetmeyecek pastayı iki kişi yiyecekmişiz. Neyse ki o düğünlere benzemiyordu bu.
Pasta kesileceği sırada İzel'in yanına gittim. ''Pastanın üzerinde neden gelin ve damat yok, hiç beğenmedim ben bu düğünü.''
''Armağan, orada gelin ve damat var.'' biraz daha iyi bakınca gerçekten de olduğunu fark ettim. Banane kardeşim onu oradan alır sonra yok der düğünü mahvederim.
''Ne kadar da güzel bir düğün değil mi?'' Eylül'ê öyle bir sırıttım ki planlarımın ortaya çıkacağını bile düşünebilirlerdi. ''Birazdan daha da güzel olacak.''
Pastalar yerde kayma özelliğine sahip koca masalar ile servis edilmeye başlandı. Biz ise ayakta pasta bekliyoruz! Dıştan bakınca zengin hali, İzel'in yengesine göre bakarsak masası olmayanları anlamak, bana göre bakarsak eziyet.
Pastalar geldiğinde dağıtan kişicik her kim oluyorsa yanına yaklaştım. ''Arkadaşım birazdan gelecek de ona da ayırırsınız değil mi?''
''İsterseniz siz alın belki kalmaz.'' düğünde pasta yürütme metodları 1: arkadaşıma pasta alacağım demek yerine ona da ayırmalarını söylemek. Bu sorumluluğu almak yerine basit yoldan başlarından savarlar.
''Peki öyle olsun.''Pastaları aldığım zaman İzel ve Eylül çoktan almışlardı. Sadece 1 tane! ''Armağan ne yapıyorsun sen?''
''Küçükken yiyemediğim pastaların acısını çıkarıyorum.'' bana kızmak yerine güldüler. Pastalarımın ikincisine gelmiştim ki bizim kandırılma sultanımız Selim beyinki kapıdan içeri girdi. Onu gördüğüm gibi bahane uydurup yanına ışınlandım.
''Dışarıda ağaç oldum daha ne kadar sürecek bu?''
''Saçma adetler çıkardılar yoksa çok meraklı değilim.''
''Elindeki pastaya bakılırsa keyfin gayet de yerinde.'' ilk defa nezaketen çatallanmış pastamı uzattım. Ne de olsa yarısı eşelenmiş bir pastayı almazdı kimse.
''Teşekkür ederim.'' ama almayayım. Nerede hani almayayım? Neden aldın şimdi o pastayı! Ben yarısını yemiştim! Neyse..
Müzik yükseldiği sırada -evet aynı müzek devam ediyor- Rüya ve Selim ortaya çıktılar. Selim kızı görmesin diye pasta servisi yapılan masaların altına ittim. ''Yavaş ol!''
''Üzgünüm, nerde çıkacağını bilirsin.'' koşarak Berkan'ın yanına gittim. ''Ee silah getirdin mi bakalım ?''
''Neden silah getirecekmişim? Bunu düşüneceğim derken seni oyalamak istemiştim. '' memnun memnun gülümsemeye başladım.
''Biliyordum, o yüzden hazırlıklı geldim.'' Berkan beklemediğim bir hızla kolumu tuttu. ''Silah getirdiysen hemen bana ver onu.''
''Manyak mısın? Öyle bir şey yaparak kendimi riske atamam.'' elini gevşeterek önüne döndüğü sırada Rüya ve Selim'den iyiki geldiniz temalı bir konuşma dinliyorduk. Mutlu anılarına tanık olmak başlığı altındaki fotoğraf gösterisi sonunda başlıyordu.
İzel eliyle gelmemi işaret etse de onu reddettim. Sonuçta Rüya ağlarken yanına gitmesi için Berkan'ı itecek birisi lazımdı. Sonunda beklediğim gösteri başladı. Rüya'nın arkası dönük olduğu için görmüyordu tabiki!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merak Kediyi Öldürür
Humor''Her şeyin başı merak'' derler, Eminim duymayanımız yoktur. Armağan'ın hayatı merak ile başlayan bir bağımlılık hikayesi değildi. Armağan'ın hayatı ''Eğer bu bir film olsaydı...'' cümlelerinden ibaretti. Ama bunun bir film olacağını nereden bilebi...