20. Bölüm

2.8K 183 70
                                    

Alparslan kulağında uğuldayan makinelerin sesiyle zoraki gözlerini araladı. Yoğun bakımda olduğunu anlaması uzun sürmedi. Solunum cihazına bağlıydı. Aklında ilk Eylül yer edindi. Bütün bedeni sızlarken hareket edemiyordu. Zoraki açık tuttuğu gözlerini etrafta gezdirdi.

Kimse yoktu.

Eylül'den haber almalıydı. Ona bir şey olmuş olmasından deli gibi korkuyordu. Aklını kaçıracaktı neredeyse. Onu en son nefes alamaz bir şekilde görmüş ve hiçbir şey yapamadan vurulmuştu. Eylül'e ulaşması gerekiyordu. Kalp atışlarını takip eden kabloyu zor hükmedebildiği eliyle söktü göğsünden. Belirli aralıklarla öten makine tiz ve kesilmeyen kulak tırmalayıcı bir sesle ötmeye başladı. Bir dakika dolmadan hemşire ve doktorlar içeri hücum etmişti. Alparslan hâlâ elinde tuttuğu kabloyla birlikte elini kaldırdı. Doktorlar bir an duraksadıktan sonra Alparslan'ı muayane etmeye başladı. Doktorlardan biri elindeki kabloyu alarak göğsündeki banda tekrar yerleştirdi. O tiz ses yerini saniyelik ötüşlere bırakırken Alparslan solunun cihazının çıkarılmasını istiyordu. Eliyle ağzındaki hortumu tutarak çıkarılmasını istedi.

Doktor,

"Şu an için buna ihtiyacınız var. Ama yarın sabah çıkaracağız ve sizi servise alacağız. Hayati değerleriniz stabil iyisiniz merak etmeyin. " dedi. Alparslan'ın derdi Eylül'dü. Kendi durumu zerre umurunda değildi. Ondan haber almalıydı. Doktorun bileğinden tutup sıkarken ısrarla cihazın çıkarılmasını istiyordu. Konuşamıyordu, Eylül'ün durumunu soramıyordu boğazından ciğerlerine kadar inen hortum yüzünden.

"Maalesef şu an için solunum cihazından sizi ayırmamız tehlikeli, solunum sıkıntısı yaşayabilirsiniz. Daha yeni ağır bir ameliyat geçirdiniz. Sabırlı olun yarın sabah çıkaracağız. " Alparslan tuttuğu hortumu kendi çıkarmaya yeltenirken doktor müdahale ederek,

"Uyutun, sabaha kadar uyusun. " dedi. Alparslan mırıltılar çıkararak engel olmaya çalışsa da hiçbir şey yapamadan derin bir uykuya kapattı gözlerini tekrar.

"Alparslan Bey, beni duyuyor musunuz? Alparslan Bey! " Alparslan gözlerini aralarken doktor ona sesleniyordu. Aklında Eylül ile dalmıştı uykuya. Yine aklında Eylül ile uyanmıştı. Acıyan boğazıyla yutkunurken,

"Eylül... Eylül iyi mi? " diye sordu. Ona seslenen doktor bakışlarını karşısındaki diğer doktora çevirdi. Doktor kendinden emin tavrıyla,

"Fiziksel olarak sizden daha iyi durumda. " dedi.

"Eylül'ü görmem lazım. Onun iyi olduğunu görmem lazım. " dedi kalkmaya çalışarak. Doktorlar izin vermezken Alparslan'da duyduğu acıyla daha fazla kımıldayamamıştı.

"Fazla hareket etmemeniz gerekiyor. Tahrip olan karaciğerinizin bir bölümünü ve parçalanan dalağınızı aldık. Otuz santim kadar ince bağırsağınızı almak zorunda kaldık. Midenizi toparlamak için epey uğraştık. Vücudunuzdan beş kurşun çıkardık ve mucizevi bir şekilde hayattasınız. On gündür yoğun bakımdasınız fazla hareket etmeseniz sizin için iyi olur. "

"Umurumda değil hiç biri! Eylül... Eylül'ün durumu nasıl? Eylül'ü görmem lazım! " diye diretti duyduğu acıdan dişlerini sıkarken başını yasladığı yastıktan güç almak istercesine bastırdı.

"Fiziki durumu iyi. Herhangi bir hayati tehlike teşkil edecek sorunu yok. Uzun süre oksijensiz kaldığı için komada. " Alparslan doktorun ağzından çıkan her bir kelimeyi dikkatle dinlerken,

"Komada mı? Ne zaman uyanır? " diye sordu korkuyla.

"Ne zaman uyanacağını bilmiyoruz. Yani bunun için yapabileceğimiz bir şey yok. "

"Ne demek yapabileceğimiz bir şey yok?! Siz doktor değil misiniz? "

"Maalesef bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Fazla hareket etmeyin lütfen, geçmiş olsun. " diyerek giden doktorun ardından Alparslan sıktığı dişleriyle gözlerini tavana dikti. Serhat elini omuzuna koyarak,

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin