13. Bölüm

2.1K 142 6
                                    




Eylül arkasına bakmadan yürüdü. Kimseye durmadan adliyeden çıktı. Adliye önündeki taksilerden birine alelacele atlayarak uzaklaştı ordan. Birkaç dakika sonra taksiyi durdurup indi. Derin derin soluduğu nefeslerle dünya etrafında dönüyordu sanki. Gözyaşları durmak bilmezken hıçkırıklara boğuldu. Yerden sürdüğü ayaklarıyla geçip banka oturdu daha fazla ayakta duramazken. Bir parkta oturduğunun farkında bile değildi.

Bir süre sonra hayat bir faili meçhul gibi üzerine yıkılmış Galip yanına oturdu. Eylül geldiğini farketsede başını çevirip bakmadı. Her biri bankın bir köşesinde otururken Eylül sessiz sessiz ağlıyor, Galip ise tükenmişlikle öylece karşıya kaydırıktan gülüşerek kayan çocuklara bakıyordu.

Gün yüzünü çevirene kadar ikisi tek kelime etmeden öylece oturdu. Saatlerin ardından ilk kez bir kıpırtı oldu. Eylül yorgun bedeneiyle ayaklanmaya çalışırken, Galip kısık bir sesle, "Gitme... " dedi. Sesi bile kırık döküktü.

Eylül ıslak bakışlarını ağır ağır ona çevirdi.

"Bana tutunacak bir şey bırakmadın ki... " diye konuştu yorgunca.

"Gidersen yaşayamam...! Gidersen bulamam seni, gökyüzü bile yabancılaşır nefes alamam. Yüzüme bakmanı haketmiyorum ama aynı göğü paylaşalım o bile yeter bana "

"Seninle aynı göğü paylaşamaya bile gücüm yok... " diyen Eylül'e dolu gözlerle baktı Galip. İkisi uzun uzun baktı birbirlerine, her bir damla yaş bir veda oldu. Bin can feda etti ikisi bir kaç dakikaya. Eylül yüreğini ayakları altında ezerek ayaklanırken Galip'in üzerine gök yıkılmıştı bu kez. Bir damla daha son veda olarak damladı gözünden Eylül'ün. Yüreğinin yangınlarını alarak sırtını döndü Eylül. Her adımına bir gözyaşı döktü yana yakıla.

Galip gözlerini ayırmadan baktı arkasından. Yüreğinin fırtınaları kasırgalara dönüşürken ateş yağıyordu üzerine. Eylül'ün her bir damla gözyaşı bir yara açtı ruhuna, her bir adımı sönmek bilmez bir ateşe dönüştü. Elinden hiçbir şey gelemeden gidişini izledi. Acıyordu her bir hücresi, kemikleri sızlıyordu. Gidiyordu Göğümün Mavisi dediği kadın, gitme demeye sebebi yoktu. Sevmek yetmiyordu bugün, saçının tek teline ölmek yetmiyordu şu an. Ondan sonrası yoktu ki...

Kayboldu gözden sevdası, bunca şeyi onlara yapmış olmanın acısı büyüktü. Kaldıramayacağı kadar büyüktü. Gökyüzü bile bugün isyan ediyordu yana yakıla. Yağan yağmur ateş misali her damlada yakıp tüketti onu.

Eylül'ün istikameti havaalanı olurken az sonra kalkacak İstanbul uçağına bilet aldı. Son kez dönüp arkasına baktı. Tüm yaşadıkları tek tek canlandı gözlerinde. Kırık dökük geldiği şehirden paramparça ayrılıyordu. Yutkundu acıyla. Gözyaşları tane tane döküldü bir kere daha. İki elini karnının üzerine koyarak gözlerini kapattı. Göğsünün orta yerine cehennem kurmuşlardı sanki, yangınının bir tarifi yoktu. Kalkacak uçak için son anons yapılırken Eylül diğer yarısını arkasında bırakarak yürüdü. Geçtiği uçakta gözlerini kapatarak uçağın havalanmasını bekledi. Az sonra uçak havalanırken hıçkırıklarla ağlamamak için dişlerini olağanca sıkıyordu.

Tüm yolculuk böyle geçerken Eylül İstanbul'a varana kadar gözlerini açmadı.

Uçaktan inen Eylül taksiyle sahile gitti. Boş bulduğu bir banka oturarak gözlerini denize dikti. Gece yerini yeni güne bırakmaya başlarken, koca İstanbul'un tüm camilerinden sabah ezanı yükseliyordu.

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin