33. Bölüm

1.7K 123 153
                                    

Mümteni bir sevdaya tutulduğu vakit insan sevdası yerine kendinden vazgeçermiş. Muhal varlığı tartışılırken çoktan aklını yüreğine kurban edermiş. Tüm sebepler sebebsiz yol verir gitmen için. Geriye bir çift kandili kapatmak kalır karanlıklara.

Müdahale odasının önünde çaresizce bekliyordu Eylül'ün annesi, babası, Candan, Ahmet, Galip ve Taner. Leyla ağlarken Candan da ona eşlik ediyordu. Emin yıkılmıştı sanki, önce öğrendiği gerçekler şimdi de Eylül'ün başına gelenler yerinden kalkacak takat bulamıyordu.

Galip zor nefes alıyordu sol göğsündeki ağrıdan dolayı Sol göğsünün içindeki ağrı umurunda değildi. Eylül o haldeyken bedenindeki ağrıdan çok ruhunun çektiği acı ağırdı. Durmadan endişeyle dolaşıyordu koridorda. Taner önünde durarak elini omuzuna koydu.

"Yeter Galip yedin bitirdin kendini! Otur şöyle biraz. "

"Eylül'den bir haber almadan duramam. Eylül'e bir şey olursa... "

"Allah korusun elbette bir şey olmayacak. " Galip duvarın dibine çöktü çaresizce. Taner'de hemen yanına çöktü. Galip iki elini yüzüne kapattı.

"Eylül'e bir şey olma ihtimali bile ruhumda derman bırakmazken onun şu an bu halde olması... ölüyorum Taner parça parça ölüyorum."

"Üşümüştür lan başka ne olacak! Saçma sapan konuşma. "

"Ne üşümesi lan karla karışık yağmurun altında kim bilir kaç saat kaldı. "

"Doktorlar gereken her şeyi yapıyorlar, eminim iyi olacaktır Eylül. "

"Ya... bir şey... o...olursa? " bunu dillendirmek bile o sol göğsündeki ağrıyı arttırıyordu.

"Olmayacak! Eylül güçlü bir kadın ona kolay kolay bir şey olmaz. O Rüzgar için bırakmaz, vazgeçmez. "

"Ben hayatım boyunca hiç bu kadar korkmadım şu an ki kadar. Ben daha kaç kere kaybedeceğim onu Taner? Kaç kere? " Taner sıkıntıyla ellerini saçlarının içinden geçirdi. Galip çaresizliği sesine yansırken,

"Artık biri çıkıp bir şey desin n'olur! " diye söylendi kısık bir sesle. Gücü artık ne ruhundaki acılara, nede bedenindeki ağrılara yetmiyordu. Bir saati geçmişti doktorların müdahalesi.

Taner'in haber verdiği Derya yanında Alparslan ile koşarak gelirken Galip sıktığı dişleriyle hırsla ayağa kalktı. Alparslan'ı koridorun başında yakaladı daha fazla gelmesine izin vermeden. Alparslan'da Galip kadar korkuyordu Eylül'e bir şey olmasından ve onun kadar perişandı. Onlara doğru koşan Derya endişeyle,

"Eylül nasıl? " diye sorarken Galip beklentiyle bakan Alparslan'a kafa attı. Alparslan geriye doğru yalpalayarak duvara dayanarak ayakta dururken hak ettiğini bildiğinden ne tepki nede karşılık vermemişti. Taner'in yetişemediği Galip üst üste Alparslan'ın yüzüne yumruklar indirirken Derya korkuyla bağırarak araya girdi. Taner ve güvenlik görevlileri araya girip Galip'i zorlukla uzaklaştırmıştı.

"Eylül'e bir şey olursa varya ulan and olsun seni öldürürüm! Seni doğduğuna pişman eder sonrada öldürürüm! " diye bağırıyordu Galip onu zorlukla zaptedenlerin elleri arasında. Az sonra karşıda görünen müdahale odasının kapısı açıldı Galip öfkeden dönen gözlerini odadan çıkan doktora çevirdi. Hızlı adımlarla o tarafa koştu. Alparslan kanayan burnunu ve kaşını umursamadan o tarafa yürüdü. Herkes korkuyla bakıyordu doktora.

"Terapötik hipotermi geçirmiş hastanız. Buraya getirildiğinde, kalbi ve solunumu durmuştu. Uzun bir kalp masajından sonra hayata döndü. Şu an için durumu stabil ama hayati tehlikeyi henüz atlatmış değil. O yüzden yoğun bakıma alacağız. Önümüzdeki kırk sekiz saat boyunca yoğun bakımda kalacak. Beyninin hasar görmemesi için ilk on sekiz saat boyunca vücut sıcaklığını otuz üç derece civarında tutmamız gerekiyor. Önümüzdeki on sekiz saat boyunca herhangi bir komplikasyon olmazsa hayati tehlikeyi atlatacaktır. Geçmiş olsun. " diyerek giden doktorun ardından sedyedeki Eylül göründü kapıda. Ağzında solunum cihazının hortumu, vücuduna bağlı onlarca kablo, kolunda serum, durmadan öten cihazlar ve vücudu ısınmasın diye üzerine örtülen soğuk pres örtü.

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin