En başa gidelim, ne dersin? Hayatımda ne denli yer sahibi olduğunu daha iyi anlaman için bu gerekli. Zira ben bu duruma geleceğimizi asla asla tahmin edemezdim.
Takvim 20 Eylül'ü gösteriyordu, saat 18.57'yi. Dükkanı kapatmamıza üç dakika kalmıştı. Bu ufak kitapçı dükkanı elbette benim değildi, kız kardeşime aitti ve onun bugün randevusu olduğu için bana emanet etmişti dükkanını. Eh, işlerin nasıl yürüdüğünü biliyordum. Son anda almaktan vazgeçilen kitapları kasanın yanındaki duvara asılı olan rafa diziyordum, birden kapı açıldı ve kapıya asılı olan zilin sesi ikimizden başka kimsenin olmadığı dükkanda duyuldu. İtiraf etmeliyim ki bunu beklemiyordum, dolayısıyla elimdeki kitabı yere düşürdüm ve zavallı ciltsiz kapağının ezilmesine sebep oldum. Ouch. Oysa kitaplar hassas varlıklardır, hassas davranışları hak ederler.
Eğilip kitabı yerden aldığım sırada sen iliştin gözüme. Son zamanlarda gördüğüm en etkileyici insanlardan biriydin. Ah hayır, kimi kandırıyorum ki? Burada baş başayız. Sen en iyisiydin. Turuncuya çalan kumral saçların özenle taranmıştı ve olabileceği en iyi şekle sahipti, kirli sakalın ve açık mavi gözlerin bütün güzelliğini gözler önüne sermeye ant içmiş gibiydi. Affet sevgilim, kıyafetlerini es geçemeyeceğim zira hatrı sayılır derecede güzellerdi. Siyah boğazlı kazağını koyu gri pantolonun ve kahverengi Chelsea botlarınla kombinlemiştin. Boğazlı kazaklardan hep nefret ettim ama sana çok yakışıyorlar. Elinde ise iki tane Sobotta İnsan Anatomisi Atlası tutuyordun ve bu bana tıpla ilgilendiğini düşündürdü. Kitabı alıp yerden kalkarken sesini ilk kez duydum. "Raven yok mu?"
Dışarıda yağan sağanak yağmuru yeni yeni fark ediyordum, sanki gerçek dünyaya ani bir düşüş yaşamışçasına ve hiç ıslanmamış olman oldukça şaşırtıcıydı. Kibarca gülümsedim sana, "Maalesef," dedim. "Bugün işleri bana bıraktı." Başını ağır ağır sallayarak onayladın beni, önemli bir şey olduğunu düşünerek ekledim. "Yardımcı olabileceğim bir şey...?"
"Bana bir kitap ayıracaktı."
"Anladım, ayırdıysa burada bir yerde olmalı." Kasanın alt kısmındaki gizli rafa bakarken mırıldandım, "İsminiz neydi?"
"Erik. Erik Lehnsherr."
Vay canına. Yakışıklı olduğun kadar Almandın da. Gerçi bunu aksanından anlamalıydım. Sesin çok hoştu, aksanın etkileyiciydi ve ben senden hoşlanmamak için bir sebep bulamadım o gün.
Eğilip rafı kontrol ettim. Raven bir kitabı düz renk kartonla özenle paketlemiş ve üzerlerine renkli kâğıt yapıştırmıştı. Kağıda baktım, senin adın yazılıydı üzerinde. Tekrar doğruldum ve kitabı sana uzattığım esnada gürleyen gök, kaşlarını çatmana sebep oldu. "Teşekkürler."
"Aslında," elimle dışarıyı işaret ettim. "Hava çok kötü görünüyor. Kahve ikram edebilirim?" Şimdi düşündüğümde biraz saçma geliyor ama demek ki sen o gün saçma görmemişsin, "Dürüst olmak gerekirse kahveye hayır demem, uzun bir gündü." Dedin. Hafızam takdire şayan sanki, ne dersin? Senin her şeyini hatırlıyorum fakat o gün üzerimde ne olduğunu sorsan asla söyleyemem.
Kasanın arkasında bulunan küçük lakin oldukça işlevli dükkanda iki kupa kahve hazırladım. Raven mutfakta hep iki kupa bulundurur, onu hep ziyaret ettiğim için. Bu defa kendi kupamı sana verdim. Dükkanda, camın hemen önüne konulmuş iki kişilik masada, eşlik eden sen ve yağmur sesi sayesinde hayatımın en güzel günlerinden birini geçirdim o gün. İsmimi söylediğimde tanıştığına memnun olduğunu söyleyişin aklımdadır hâlâ. İnan bana, Erik, ben de çok memnunum. Tıp fakültesinde genel cerrahi alanında uzmanlaştığını öğrendim, o yıl son yılındaydın. Amerika'ya on yıl önce taşındığını, daha öncesinde annen ve köpeğin ile Almanya'da yaşadığını söyledin. Biraz utanç verici olsa ve ben dediğin her şeyi dinlesem de gözlerim dudaklarındaydı. Sesin küçük bir bebeğe söylenilen ninni gibi ruhumu okşuyordu sanki, huzurla dolduruyordu içimi. Gözlerin... Belki de bir bölümü yalnızca gözlerin için ayırmalıyım. Hiç bu kadar güzel bir mavi görmemiştim. Asıl nokta gözlerinin mavi olması değil elbette, aynaya baktığımda da mavi gözler görüyorum ben. Ama sen, sen her şeyinle farklıydın işte. İç mimar olduğumu söylediğimde beni takdir edişin günün en güzel şeyi değilse neydi?
Ben inançlı bir adamım. Tanrı biliyor ya, yağmur dinip de sen dükkandan ayrıldığında seni tekrar görebilmek için saatlerce yalvardım Tanrı'ya. Nitekim öyle de oldu. Kalbim temizmiş sanırım, ne dersin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my beautiful trauma • cherik [√]
Fanfiction"Seni çok sevdim, birtanem, her şeyden çok. Bilirsin, bunca sevgiye taş bile çiçek açardı belki. Ama sana yetmedi. Sana o kadar kırgınım ki çok kızıyorum kendime, hâlâ geceleri yatağımızda benimle uyumanı istediğim için. Geceleri saçlarını okşuyo...