18th

192 23 117
                                    

"Tamam... burası galiba. Yanlış geldiysem bile ne olabilir ki en fazla?"

Peter kendine gaz vererek ücreti ödedi ve taksiden indi. Güzel bir eve benziyordu aslında. İki katlı, ideal boyuttaydı ve dış cephesi siyah olsa da daraltacak derecede değildi. Gerçi Charles'ın mimar olduğunu öğrenmişti laf arasında, iç mimardı ama olsun. Lacivert kutuyu içinde saatli bomba varmış edasıyla sıkı sıkı tutuyordu genç adam, nihayetinde derin bir nefes aldı ve bahçesinin demir kapısını açarak içeri girdi. Evin kapısına ulaşması da uzun sürmedi. Kutuyu tek koluna sıkıştırarak zile bastı. Birkaç saniyr bekledi, bekledi... Açan olmadı. Bu yüzden tekrar bastı. Sonuç aynıydı. Adam evde yoktu anlaşılan.

"Birini mi arıyordun?"

Peter kapıya bakıp zili tekrar çalmayı planlarken birden arkasından duyduğu ses ile irkildi istemsizce. Hatta kutuyu düşürmekten de son anda kurtuldu. Bu da kimdi be? Peter hem kutuyu düzgün tutmaya hem de sırt çantasının düşen askısını düzeltmeye çalışırken sesin sahibi olan adam ekledi. "Satılık ilanını görmedin sanırım?"

"Oh," Peter tek eliyle gözünün önüne düşen daçını geriye attı. "Tamamen dikkatimden kaçmış. Bilirsiniz, bugün yoğun bir gündü. Dersler falan." Tanrım, bugün çarpılmazsam gerçekten her şeyi yapabilirim. Karşısındaki adamın tuhaf bakışlarla kendisine bakmaya devam ettiğini gördüğünde ise ekleme ihtiyacı hissetti. "Ben şeye bakmıştım, Erik... Lehnsherr'a."

"Benim?"

Vay be, Peter cidden beklemiyordu bunu. Erik aralarındaki mesafeyi en aza indirgedi ve elindeki kutuya bir bakış attıktan sonra oğlanın yüzüne döndü tekrar. "Ve sen de..?"

"Peter. Maximoff?"

"Yani? Tanımam mı gerekiyordu?"

Tanrı aşkına, bu adam kesinlikle hayatında gördüğü en despot insanlardan biriydi ve Charles'ın nasıl katlandığına gerçekten hayret etmişti Peter. Daha fazla uzatmamak adına kutuyu Erik'e uzattı. "Charles gönderdi bunu. Size aitmiş sanırım."

Erik kutuyu aldı, kaşlarını çattı ardından. "Bana mı aitmiş?" Peter başıyla onayladı. "Açıkçası neyin ne olduğunu hiç bilmiyorum ben sadece ayak işi yapıyorum." Yine de adamın 'Charles'ı duyduğu andan itibaren yüz ifadesinin değiştiğini fark etmişti.

"Peki," dedi Erik. "Teşekkürler. O... iyi mi?"

"Tabii ki. Aksi düpedüz saçmalık olurdu zaten. Altı üstü- bakın bilmediğim çok şey olduğunu biliyorum ama- bunu ona neden yaptınız? Yani, onu sadece son bir aydır falan tanıyorum ama gerçekten, mahvolmuş. Ya da her neyse, bunu konuşmak için doğru insan değilim. Artık gitsem iyi olur. İyi günler size." Aceleyle söyledi Peter ve çantasının askılarını tutarak oradan uzaklaştı. Pekala, bugünlük yeterince gerilmişti ve kesinlikle koca bir dilim çikolatalı pastayı hak etmişti. Hatta iki dilim. Hatta yarıs- pekala, iki dilim yeterliydi.

Şehrin öteki tarafında ise işler planlandığı gibi gitmiyordu pek. Charles, Logan'ın evine tekrar geldiğinde karşılaştığı manzaradan hiç hoşlanmadı. Logan bir kadınla ciddi bir konu hakkında konuşuyordu, kadının arkası dönük olsa da Charles, o kadının Raven olduğunu anlamakta pek zorlanmadı. Kapı açıldığı anda Raven kim olduğuna bakmak için arkasını döndüğünde göz göze geldiler. Ortamdaki gerginlik elle tutulur cinsten olduğundan, Logan sabır dilercesine derin bir nefes aldı ve iki kardeşi lobide baş başa bıraktı. Charles'ın tepesi atarsa üçüncü dünya savaşı bile çıkabilirdi. 

Raven kardeşinin sessizliğinden veya tepsikizliğinden rahatsız olmuş olsa gerek, iki eliyle tutmakta olduğu çantasını hemen ayak ucuna bıraktı ve ilk birkaç saniyede tereddüt etse de aralarındaki mesafeyi kapatarak ona sarıldı. Gözlerinin dolmasına mani olamamıştı tabii, buna hakkı var mıydı onu bile bilmiyordu fakat Raven'ın bildiği tek şey, onu deli gibi özlediğiydi. "Nasılsın? Çok zayıflamışsın." Kadın kardeşinin üzerine sinmiş ağır sigara kokusuna da epey şaşırmıştı. Charles sigarayı sevmezdi ki. Üstelik o 'saçıma dokunmayı bile düşünmeyin' diyerek herkese kızdığı güzel saçlarını da kazımıştı. Raven kalbinin sızladığını hissetti.

my beautiful trauma • cherik [√]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin