2nd

298 40 27
                                    

İkinci ve muhtemelen en iyi karşılaşmamız, 2 Ekim'de Raven'ın doğum günündeydi. Hayatımda hiç içmediğim kadar içki içtim o gün. Sorumluluk biraz da sana ait, hayatım, zira devasa kokteyl bardağını fondiplemem için beni gazlayan kişi sendin.

Genel anlamıyla güzel bir gündü. Raven mutluydu, benim dükkanla ilgilendiğim gün randevusu oldukça iyi geçmiş ve flörtü Hank McCoy'u doğum gününe getirmişti. Hank temiz kalpli biri. Bunu o gün anlamıştım ve hâlâ aynı şekilde düşünüyorum. İkisi birlikte oldukça mutlu görünüyorlardı. Ben de mutluydum, çakırkeyif olmamın yanında bütün gecemi seninle geyik yaparak ve ayarsızca kahkaha atarak geçirmiştim. Üstüne kusmaktan kıl payı kurtulmuştum, tabii umarım sen bunu unutmuşsundur. Pek de gurur duyduğum bir anı değil.

Saat yavaş yavaş 12'ye yaklaşırken yarın erken saatlerde dersin olduğunu ve gitmen gerektiğini söylemiştin. Sen de pek ayık sayılmazdın. Bu yüzden hoşçakal sözlerimizi birbirimize beklerken kanımda kol gezen alkolden de cesaret alarak seni öptüm. Ah kalbim nasıl çarpıyordu bir bilsen... duyacağından korkup uzaklaşmaya bile çalıştım ama belime sardın kolunu ve kendine çekip aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdin. Pekala, karşılık vermeni beklemiyordum. Sıcak dudaklarını kendi dudaklarımda hissetmek bütün vücudumun titremesine sebep olurken düşmekten korktum, boynuna sarıldım. Nefessiz kalana kadar ayrılmadık birbirimizden. Gerçi ayrıldığımızda da nefes alamıyordum ben, sen alnını alnıma yaslayıp gözlerimin içine bakarken pek mümkün değildi. Gözbebeklerin büyümüş müydü yoksa bana mı öyle geliyordu?

Sonra dudaklarımız tekrar birleşti ve ne olduğunu asla anlamadım, o kısım biraz bulanık. Sabah kendimi hiç tanımadığım bir yatakta ve senin yanında buldum. Kıyafetlerimiz üzerimizde değil de odanın çeşitli yerlerinde ise bunun tek bir anlamı vardı. Ne hissettiğimi tam kestiremiyorum o an. Biraz fazla mı hızlı gitmiştik?

Gerçi sen de çok memnun değildin. Ben başımdaki kuvvetli ağrı ile uyandığımda üzerini giyiniyordun. Beni fark ettiğinde gülümsedin, "Günaydın." Aynı şekilde karşılık vermiştim sana. Düşünmeden edemedim. Şimdi ne olacaktı? Belki de hiç öpmemeliydim seni. Tabi bunu kendimi avutmak için söylüyorum, seni öptüğüm için asla pişman olmadım. Muhtemelen ikimiz de sarhoş olduğumuz içindi bu durum.

Ne düşündüğümü anlamış olmalısın, yatakta yanıma oturdun ve şunları söyledin, aynen yazıyorum: "Charles, sen iyi birisin ama ben çok, çok fazla yoğunum ve bir ilişkim olmasını istemiyorum. Zaten yeterli vaktim de yok. Dün gece içkiyi fazla kaçırdım, özür dilerim." Ah. Önemli değil, Erik. Sonuçta ben de seni öptüm. Sonra arkadaş olabileceğimizi söyledin. Pf, klişe. Pekala bayım, bilmenizi isterim ki ben arkadaşlarımla sevişmem. Maalesef bu anlattıklarım birkaç yıl öncesini kapsıyor, senden cidden hoşlanmış olmalıyım, arkadaş olmamızın sorun olmayacağını söyledim. Âşıktım ve fazlasıyla aptaldım!

Bu malum olaydan sonra sık sık görüştük, bazen okuldan çıkmanı bekledim ve birlikte yemek yedik. Sana tasarımlarımı gösterdim, düşüncelerini can kulağıyla dinledim. Ayrıca dersler ve profesörler hakkındaki serzenişlerini de dinledim. O günün bir daha asla konusu açılmadı. Ah hayatım, sen de en az benim kadar aptalsın.

Artık nasıl yapsam diye düşünmeyi bırakıp direkt yayınlayacağım çünkü biraz daha düşünüp tereddüt edersem kitabı bile silebilirim. Bence bunu hak etmiyor.

my beautiful trauma • cherik [√]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin